Futbolumuzun bugün önünde iki temel sorun bulunuyor. Bunlardan ilki, rekabetçi dengeyi sağlayacak ve haksız rekabeti ortadan kaldıracak bir yapıya hala ulaşılamamış olması; ikincisi ise mevcut sınırlı kaynakların dengesiz dağılımı ile bu kaynakların etkin ve verimli kullanılamamasıdır.
Bu iki temel sorun futbolumuzun kalitesini olumsuz etkiliyor; sportif ve mali başarının önünü kesiyor.
Yaptığımız hesaplamaları baz aldığımızda Türk futbol pastasının büyüklüğü 450 ila 500 milyon dolara ulaşıyor. Bu büyüklük 12,5 milyar dolarlık futbol pastasının yaklaşık yüzde dördüne karşılık geliyor. UEFA'ya bağlı 52 ülke içinde, toplam 342 milyar dolarlık GSYİH(gayrisafi yurtiçi hâsıla) ile en büyük onbirinci ülke olmamıza karşın, sahip olduğumuz futbol gelirinin Avrupa futbol pastasından yeterli payı alamadığı ortaya çıkıyor.
O halde öncelikle yapılması gerekeni sorgulamalıyız… Yükselen bir deÄŸer olarak Türk futbolunun Avrupa ve Dünya futbol pastasından daha fazla pay alabilmesi için neler yapmalıyız?
Öncelikle Türk futbolunun sosyo-ekonomik yapılanışını iyi analiz etmemiz gerekiyor… Bu baÄŸlamda konuya yaklaÅŸtığımızda Türk futbolunun bugün çok ciddi altyapı ve üst yapı sorunlarının bulunduÄŸunu görüyoruz.
Tesis ve stat olarak yeterli alt yapıyı sağlayamayan kulüplerimizin, sahip olduğumuz yetenek havuzunu da efektif kullanamadıklarını görüyoruz.
Kulüplerin yönetimlerinde hala konvansiyonel düşünceye sahip, dar vizyonlu, çaÄŸdaÅŸ ve profesyonel yönetim anlayışından uzak zihniyetler iÅŸ başında… Çağımız futbolunun endüstriyel dönüşümünü yakalayamayan, hala kulüpleri sadece sportif organizasyon olarak deÄŸerlendirip, onları birer ekonomik organizasyon olarak algılayamayan ve kavrayamayan yöneticilerden, neredeyse yüzmilyonluk bütçeleri yönetmelerini bekliyoruz.
Bunlar futbolumuzun yapılanışındaki sosyal ve yönetsel zaaftan bir kısmı belki… Ancak esas önemli sorun: Futbolumuzu Avrupa'da ve dünyada sportif ve mali baÅŸarıya taşıyacak parasal gelir düzeyimizdeki zaaflar…
Türk futbol pastası bugün itibariyle ne yazık ki olması gereken büyüklükten çok uzakta… Futbol pastasının yeterli büyüklüğe ulaÅŸamaması kulüplerimizin Avrupa'da baÅŸarılara ulaÅŸmasının önünü kesiyor. Avrupalı devlerle rekabet edemiyoruz. Sportif baÅŸarı olmayınca, mali baÅŸarı da gelmiyor. Türk futbolu kendisini yeniden üretecek ve uluslararasılaÅŸtırabilecek baÅŸarılara imza atabilecek yeterli kaynağı yaratmakta zorlanıyor.
Sorun sadece kaynak yaratamamaktan da kaynaklanmıyor. Var olan pastanın paylaşımında da ciddi problemler var. Yaklaşık 450-500 milyon dolar büyüklüğündeki futbol gelirlerimiz, kulüpler arasında rekabeti artıracak, teÅŸvik ve ÅŸikeyi ortadan kaldıracak, sportif baÅŸarıyı getirecek ÅŸekilde kulüplere dağıtılmıyor, dağıtılamıyor…
Rekabetçi denge kurulamıyor, kulüplerimiz dengede rekabet edemiyor. Bu nedenle Türk futbolu yükselen bir değer olarak, Avrupa ve dünya futbolundan daha fazla pay alamıyor.
500 milyon dolarlık Türk futbol pastasının paylaşımına bakıldığında ise üç büyük kulübün, toplam gelirin yüzde otuzüçünü kendi aralarında bölüştüklerini görüyoruz. Trabzonspor'u da dâhil ettiğimizde bu pay %37'e kadar çıkıyor. Sadece Süper Lig'deki kulüplerimizi baz alsak bile geriye kalan ondört kulübün bu pastadan aldığı payın ortalaması %4,5'a kadar düşüyor. Kaldı ki, 2. 3. ve amatör liglerimizi bu pastanın paylaşımına dâhil etmeden bu hesabı yapıyoruz. Durum bu olunca, ligin tepesindeki dört kulüp ortalama %9,5 oranında pay alırken; kalan ondört kulübün payı ise %4,5 civarında gerçekleşiyor. Sonra da bu kulüplerimizden rekabet etmelerini bekliyoruz. Hangi bütçe ve hangi kaynakla bu kulüpler rekabet edecekler? Türk futbolunun yapılanışındaki bu oligopolistik tekelci ve dengesiz yapı devam ettiği sürece, biz aslında bu kulüplerimizi rekabet etmemeye zorlamış oluyoruz.
Üç büyük kulüp yıllık ortalama 53,4 milyon dolar gelire ulaşırken; giderler ortalaması ise 67 milyon dolara yükseliyor. Üç kulübün yaptığı toplam 201,1 milyon dolarlık gider ise toplam Türk futbol pastasının yüzde kırkına karşılık geliyor. İşte haksız rekabetin ve dengesiz gelir dağılımının nirengi noktasını burası oluşturuyor. Türk futbol kaynaklarının yüzde kırkını harcayan üç kulübün yarattığı gelir ise ne yazık ki, giderlerini karşılamaktan uzak ve bu nedenle bu üç kulüp her yıl bütçe ve nakit açığı veriyor. Bunun anlamı ise Türk futbolunun kıt ve sınırlı olan kaynaklarının, bu kulüpler tarafından etkin ve verimli kullanılamadığıdır.
Yine bu kulüplerimizin net varlıkları yıllık ortalama 107,3 milyon dolar ekside görünüyor. Yani kulüplerimizin borç ve yükümlülüklerini karşılayabilecek yeterli aktif varlık yaratamadıklarını; borçlanma yoluna giderek faaliyetlerini ve aktiflerini finanse ettiklerini görüyoruz.
Oysa futbol otoritesinden kıt kaynakların efektif, dengeli ve rekabetçi düzeyi yükseltecek, teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak şekilde dağıtımını planlaması ve yapması beklenirdi.
Bu durum Türk futbolu için kanayan bir yaradır. Futbol gelirlerinin adil paylaşımı belki de hiç bir zaman mümkün olmayacaktır. Ama rekabeti öldürmeyecek ve dengede rekabeti oluşturabilecek bir yapıyı kuramadığımız sürece Türk Futbolunda rekabete ve kaliteye hasret kalacağımız görülüyor. Bu yapının oluşturulması, sadece lokal rekabeti getirmiyor. Avrupalı devlerle de baş edebilmenin yolu burdan geçiyor.
Anadolu Kulüpleri Ayağa Kalkmalı!
Türk futbolunun niteliksel gelişimi ve dönüşümü gerçekleştirebilmesi için siyasi otoritenin (Türk Futbol Yönetiminin) sadece yönetsel, hukuksal ve siyasi değişimleri gerçekleştirmesi yetmiyor tek başına. Üç büyüklerin dışındaki diğer takımların da mental anlayışlarını değiştirmeleri gerekiyor. Daha baştan "başaltı" takımı olmayı kabul etmiş bir yönetim anlayışı ve oyun felsefesiyle varlıklarını idame ettirmeye çalışan kulüplerimiz vizyon ve misyon olarak ta "rekabete odaklı" bir yaşam felsefesine sahip olmaktan uzak görünüyor. Süper Lig'deki haksız rekabeti kabullenmiş ve asla şampiyonluk gibi bir şiarları bulunmayan Anadolu takımlarının futbol otoritesini zorlayabilecek güçte olmamaları ya da böyle bir düşünceye sahip bulunmamaları, daha baştan rekabetçi dengenin ve dengede rekabetinin önünü kesiyor.
Futbol otoritesinin yapılanışındaki hata ve zaafların yanısıra kulüplerimizin sahip olduğu vizyon ve misyonları da, haksız rekabetin Süper Ligde içsel bir olgu olarak varlığını sürdürmesine olanak sağlıyor. Bu olumsuzluğun ortadan kaldırılabilmesi için Anadolu kulüplerinin gereken mücadele gücüne ulaşabilmeleri ancak vizyon ve misyonlarının değişimini mümkün kılacak, rekabeti zorlayan düşünsel gelişime bağlı görünüyor.
Uygulamada kendisini sportif anlamda "Ä°stanbul’a yenilmemeye deÄŸil, yenmeye gelen bir anlayış" ÅŸeklinde özetleyebileceÄŸimiz sportif baÅŸarı felsefesinin de yönetimden oyuncusuna kadar nüfuz etmesi gerekir. Süper Lig'in doÄŸal karakterini zorlayacak deÄŸiÅŸimleri forse etmede Anadolu kulüplerinin belirli bir güce ulaÅŸması, Türk futbolunu da ileri noktalara taşıyacaktır.
Türk Futbol Yönetiminin bu konularda yapacağı maddi düzenlemeler, bu bilinç düzeyinin zaman içinde kulüplerimizde hâkim bir anlayışa bürünmesine neden olacaktır şüphesiz ama bu gelişimlerin dinamiğini de hep yukarıdan aşağıya beklediğimiz sürece, merkezi otoriteye bağlı edilgen düşünsel yapı da devam edecektir. Oysa, düşünsel yapıda resesif değil dominant bir karaktere ulaşılması durumunda, yukarıdan aşağıya olan dinamik te süreç içinde aşağıdan yukarıya doğru bir gelişim içine girebilecektir. Bu dinamiğin tersine çevrilmesi demek, Türk futbolunun rekabetçi dengesinin de yükselmesi anlamına geliyor.
Ekol olmuş Avrupa Liglerinin tarihlerine baktığımızda ortalama onbeşe yakın kulübün şampiyon olduğunu görüyoruz. Bir ligde bu sayıda şampiyonun çıkması, o ligin kalitesini artırıyor ve bu da futbol pastasının daha da büyümesine olanak sağlıyor.
Rekabetçi liglerde futbol pastası daha hızlı büyüyor. Rekabet kulüpleri bu noktaya itiyor. Doğal olarak da paylaşıma konu gelir daha da artmış oluyor. Yayın hakları daha pahalıya satlıyor, statlarda kapasite kullanımı artıyor. Türk Futbolunun önünde de bugün böylesi bir yapılanma fırsatı bulunuyor. Futbolumuzun sağlıklı ve istikrarlı bir büyüme modeli içine girebilmesi için mental anlamda da kulüplerimizin yukarıyı zorlayacak düşünsel gelişim ve değişimlerini hızlı bir şekilde sağlamaları bugün tarihsel bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.
Kaynak : www.verkac.org
Önceki Haber
Sonraki Haber
29 Nisan | |
2019: Karabükspor (D) 0-4 | |
2017: Trabzonspor (D) 0-0 | |
2011: Sivasspor (D) 1-1 | |
2006: Samsunspor (D) 0-2 | |
2001: Denizlispor 2-4 | |
1995: Vanspor 3-1 | |
1990: Altay (D) 3-0 | |
1989: Petrolofisi 3-1 | |
1984: Orduspor (D) 0-2 | |
1979: Mersin Ä°dm. Yrd. 0-0 | |
1973: Bandırmaspor 1-0 | |
1962: Beykoz (D) 3-0 | |
1961: Feriköy (D) 1-1 | |
* Skorlarda Gençlerbirliği evsahibi olarak gösterilmiştir. | |
Arama Yap |