Ülkemizde futbol kitapları denince akla ilk gelen birkaç isimden biri olan Tanıl Bora, Türk futbolunun en büyük düşmanının şike ve İstanbul oligarşisi olduğunu söylüyor. Sporvizyon'a konuşan Bora, böyle bir ortamda 5. şampiyonun çıkmasının neredeyse imkansız olduğunu belirtiyor.
Ankara'nın yoğun trafiğinde ilerlerken telefonum çalıyor. Samsun'dan bir arkadaş arıyor ve 'Neredesin?' diyor. Ona Ankara'da olduğumu ve Tanıl Bora ile bir mülakat yapacağımı söylüyorum. 'Tanıl Bora kim?' diyor bu sefer... Sahi, kim bu Tanıl Bora? Siyaset bilimci, yazar, editör ve daha bir sürü şey! Ama bizi asıl ilgilendiren kısmı, onun önce bir futbolsever, sonra da bir futbol yazarı olması... İletişim Yayınları'nın futbol serisinin editörü olan Bora, çeşitli yayın organlarında hem politika hem de futbol yazmaya devam ediyor. Tanıl Bora ile İstanbul oligarşisi, spor medyası, Türk futbolu, taraftarlık yapısı ve son kitabı üzerine konuştuk.
-Süper Lig başladı. Sizde bir heyecan uyandı mı?
Bu sene heyecanım daha düşük. Sebepleri tahmin edilebilir. Geçen seneden kalan Galatasaray-Fenerbahçe didişmesi hala sürüyor. Genel olarak 'üç büyükler bıkkınlığı' denilebilecek bir sıkıntı var. İtalya'daki şike skandalına göre çok daha bariz duyumların Türkiye'de de çıkmasına rağmen herhangi bir umut ışığı görünmüyor. Dünya Kupası'nın izi çok taze, dolayısıyla ize sunulacak futbolu kolay beğenmez bir haldeyiz. Yine de birçok futbolseverin yaptığı gibi yönümü İngiliz ya da İspanyol ligine çevirmiş değilim! Ama dediğim gibi, bu sezon başında gayet tatsızım.
-Madem İtalya dediniz, o halde size hem İtalya'daki şike cezalarını hem de Türkiye'deki iddiaları soralım.
İtalya'daki keskin dönüşe rağmen verilen cezaları olumlu buluyorum. Zira Milan, Juventus gibi takımlar İtalya'da ciddi siyasi ve medya lobisi olan, bizdeki İstanbullular'a tekabül eden takımlar. Karar yumuşatıldı, tamam; ama bizdeki gibi geçiştirilmiş de değil. Bu kadar bile olması, hiç olmamasından iyidir. Bize gelince, aslında herkes olup bitenleri biliyor; hissediyor. Ancak bizdeki mantık şu: Herkes yapıyor, o halde neden ben? Bu nedenle ben bu tartışmalardan somut hiçbir şey çıkmayacağını düşünüyorum. Ümitli değilim maalesef!
-Buraya gelmişken, size başkent futbolunu da sormamız lazım. Ankara TSYD Kupası pek tat vermedi; katılıyor musunuz?
Gençlerbirliği ikinci maçta biraz toparlandı. Bütün maçlarda, tribünlerin eskiye nazaran bile boş olması üzücüydü. Ankaragücü'ndeki genel keyifsizlik tribünlere de yansımış gibi. Maç saatleri de futbolun keyifsiz olmasının sebeplerinden biri. Bence Türkiye Ligi çok erken başlıyor. Ağustos boyunca takımlar hala hazırlık aşamasında oluyor; ilk haftalar öylesine oynanıyor sanki...
-Etimesgut Şekerspor için neler düşünüyorsunuz?
Şekerspor marka ve gelenek olarak memleket futbolunun renklerinden biridir. Sanırım 'Etimesgut' ilavesiyle sırtlarını bir beldeye de dayamayı planlıyorlar. Lig B'nin çok üstünde oldukları kesin. Ama bence diğer üçünün de ligde kaldığını farz edersek Ankara'ya 1. Lig'de 4 takım çok fazla ve gereksiz.
-Peki, Ankaraspor ve yeni hocası Aykut Kocaman?
Ankaraspor hiç sempatik değil. "Melih Gökçek'in takımı" kimliği çok açık... Aykut Kocaman'ın Ankaraspor macerası nasıl olur bilemiyorum ama Malatya ve Konya'da daha iyi şeyler yapmasını beklemiştik. Kocaman, her ne yaparsa yapsın, sadece futbol üzerine söyledikleriyle bile çok gerekli bir adam. Yeni nesil hocalardan Ertuğrul Sağlam da Kayseri'de çok iyi işler yaptı. Sağlam'dan, futbol felsefesi üzerine kendi kelimeleriyle bir iki söz işitmeyi de isterdim doğrusu. Klişesiz bir sözünü duymadım...
-Sizin sıkı bir Gençlerli olduğunuzu biliyoruz. Üstelik Galatasaray'ı en iyi zamanında bırakarak ciddi bir değişim yaptınız. Anadolu takımlarını tutanlar çok mu duygusal? Gidenler hakkında genelde tepkiler olmasını nasıl açıklıyorsunuz?
Anadolu takımlarının taraftarları, 'gidenlerde' kendi hayal kırıklıklarını, kendi hülyalarının yarı yolda kalmışlığını görüyor. Giden her oyuncu, 'ne uzayıp ne kısalan güdük var oluş'un bir teyidi gibi algılanıyor. Bu hayal kırıklığından doğan hınç da giden futbolcuya yansıtılıyor. Hele bir de giden topçu aşırı mesut bir görüntü verip 'Oh, yırttım!' havalarına girerse, 'terk edilenler' iyice yaralanmış hissediyor kendini.
-Size göre 5. şampiyon çıkacak mı? Çıkarsa kim olabilir bu?
Gerçekten de çok isterim 5. şampiyonun çıkmasını. Eskişehir, Samsun, Kocaeli, Gaziantep, Gençlerbirliği yaklaşmıştı buna ama sonunu getiremediler. Tabii çok zor bu... Çünkü Türkiye'de futbolun yapısını tamamen İstanbul oligarşisi belirliyor. Bu oligarşi terimini ha bire kullanmam, komiklik olsun diye değil; cidden bir oligarşik yapı var! Onun için, 5. şampiyon, devrimci bir dönüşümün önünü açacaktır. Bursaspor yapabilir mi bunu diye konuşuluyor. Bursa'nın bu potansiyeli var ama en büyük gücü olan seyircisi aynı zamanda prangası da olabiliyor.
-Peki, 2002-03'te inandınız mı Gençler'in şampiyon olabileceğine?
İnanamıyordum. Çok isterdim ama pek olacak gibi görünmüyordu. Bunun bir sebebi, takımın kritik eşikleri aşamayacağına dair bir sezgiydi. Ama 2. olup Şampiyonlar Ligi'ne aday olmak bile yeterince büyük bir hamle olacaktı ve o mümkündü aslında. Ben, o iki yıllık başarılı dönemde, Ersun Yanal'ın konsantrasyon kaymaları yüzünden iki Türkiye Kupası finalinden de mağlup ayrıldığımıza hayıflanıyorum. Halbuki iki harika yarı final kazanmıştık.
-Dünya Kupası'na dönersek... Sevdiniz mi bu kupayı? Genelde sönük ve zevksiz geçtiği söyleniyor. Son anda Zidane bir şeyler yaptı da bir iz kaldı kupadan!
Ben bu görüşe katılmıyorum; sevdim bu kupayı! 1974, 1982 ve 1998'in yeri çok özeldir. Ama bu seferki de fena değildi. Zidane'ın hareketi? 'Doğru' demekte zorlanabiliriz; ama pekala anlayabiliriz.
-Fransızlar stat ekranının kullanıldığı yönünde itirazlarda bulundu. Sizce teknolojinin futbolun içine bu kadar girmesi doğru mu?
Teknoloji, anlık acil karara katkı sağlamak üzere kullanılabilir bence. Ama maçtan sonra karar değiştirmek üzere kullanılması futbolun doğasına aykırı.
-Gelelim İletişim'in futbol kitapları serisine. Bir okur ve bir futbolsever kimliğiyle size teşekkür etmeliyim bu kitaplar için. Peki, bu seri kimin fikriydi?
Aslında kendiliğinden gelişti. Önce Can Kozanoğlu'nun 'Bu Maçı Alıcaz'ı, sonra benim iki Avusturyalı editörle birlikte derlenen 'Futbol ve Kültürü', münferit yayınlar olarak çıktı. Futbola başka türlü bakmayı örnekleyen... Sonra bu işler hoşumuza gitti, devam ettirelim, bir küçük futbol kitaplığı oluşturalım dedik. En son Göztepe kitabını yayınladık. Sırada Karşıyaka, Bursaspor ve Adana futbolu kitapları var. Muhtemelen 2007'de çıkacak bunlar da...
-İyi de ticari bir getirisi var mı bu kitapların?
Zarar etmediğimizi söyleyebilirim. Belki baskı üstüne baskı yapmıyoruz ama yayınevini zorda da bırakmıyoruz. Bu ülkede hem okumayı hem de futbolu seven kişilerin sayısı mahdut. Bu noktada mutlaka vermek istediğim bir örnek var. Fenerbahçe yönetimi çok şık bir karar aldı ve Saracoğlu Stadı'nın basın tribününe İslam Çupi'nin adını verdi. Biz de İletişim Yayınevi olarak kulüp ve stat yetkililerine ulaşmaya çalışıp stadın uygun bir yerinde İslam Çupi'nin kitaplarının bulundurulmasını önerdik. '100 tane alın' falan demedik, bulunsun, ilgilenen olursa alır; teklif bu. Kabul etmekten geçtim, doğru dürüst dinlemediler bile. Bence gayet tipik bir örnek...
-Çok fazla popüler değilsiniz; bu sizin bilinçli bir tercihiniz mi?
Kastınız ekran ise özelikle kaçındığımı söyleyebilirim. Çünkü, televizyon çok fazla söz tüketiyor. Ben de o hızda ve pratiklikte sözümü toparlamayı beceremiyorum. Genel anlamda medya da çok fazla güven vermiyor tabii. Spor programları kışkırtıcı ve çoğu zaman kahvehane sohbetlerinin bile aşağısında kalan bir düzeyde. Yazılı basın da bundan çok farklı bir görünüm sergilemiyor. Ama yine de düzgünlük ve akıl-fikir adına surda önemli gedikler açıldığını görmek lazım. Sporvizyon bunu sağlamaya çalışanlardan biri.
-Futbola fazla mesai ayırdığınızı düşünen futbol harici bir okur kitleniz de var ve bundan şikayetçiler. Siz ne diyorsunuz?
Futbol yazıları daha kolay okunur ve popüler oldukları için göze batıyor. Oysa futbol dışı yazdıklarım futbolla ilgili yazdıklarımın takriben dört mislidir. 'Yazı' deyince sadece gazete yazısına bakanlar, öyle zannediyor olabilir!
-Türkiye'de futbolun endüstrileşmesine nasıl bakıyorsunuz? Olmalı mı yoksa zorla mı olduruluyor?
Dünyadaki genel temayül bu yönde. Seyircilerin müşterileşmesi, statların burjuvalaşması... Türkiye'de tabii bu değişim 'lümpen burjuvazi'nin idaresinde yürüyor!
-Taraftar siteleri bir futbol kültürü oluşmasında pay sahibi olabilir mi?
Buna Gençlerbirliği taraftarlarının Alkaralar sitesi örneğiyle cevap verebilirim. Kimi futbolcuların bu siteyi izlediğini, oradan bir şeyler alabildiğini biliyorum. Çok köklü değişimler olmayabilir ama usul usul etkili oluyor bu siteler.
-Åžimdi gelelim son kitabınıza… Belli bir periyottaki yazılarınızı derlemiÅŸ ve çok da iyi yapmışsınız.
Kitabın ismi bence gayet anlamlıydı! Kitabın isim babası Hakan Kulaçoğlu'na teşekkür edeyim yine! Bütün bu bahsettiğimiz rezilliklere rağmen futbolu sevebilme, onu romantize edebilme inadını anlatıyor Karhanede Romantizm.
-Son olarak, hala 'Tanıl' diye bir topçu adı olmaz diye mi düşünüyorsunuz?
(Gülerek) Evet, öyle bir topçu ismi olmaz!
Kaynak: Zaman Gazetesi
Kaynak : www.zaman.com.tr
Önceki Haber
Sonraki Haber
03 Mayıs | |
2015: Gaziantepspor (D) 3-0 | |
2014: Galatasaray (D) 2-3 | |
2013: Kasımpaşa 0-0 | |
2009: Ä°stanbul B. B. (D) 1-3 | |
2003: Adanaspor 0-2 | |
1992: Adana Demirspor (D) 0-0 | |
1987: Ankaragücü (D) 1-2 | |
1981: Åžekerspor 0-1 | |
1975: Tirespor 2-1 | |
* Skorlarda Gençlerbirliği evsahibi olarak gösterilmiştir. | |
Arama Yap |