Barış Karacasu ve Şener Yelkenci'nin editörlüğünü yaptıkları, Erdinç Sivritepe'ye armağan olarak hazırlanan "Piknikte Dömivole" İletişim Yayınları tarafından satışa sunuldu.
Telif hakları ve satış gelirleri de yazarlar tarafından Serebral Palsili (Beyin Felçli) Çocuklar Derneği SERÇEV'e bağışlanan futbol kitabının arka kapağında yazanlar şöyle:
"Manyaklar, kafayı takmışlar hatta sıyırmışlar..." diye tanımlıyor elinizdeki derlemenin editörleri, kitaba katkıda bulunan yazarları. (Daha doğrusu, gazaplarından korkmasalar öyle tanımlayacaklarını söylüyorlar.) Futbolla düşüp kalkan ama bunu ortalama futbolseverden hayli farklı biçimde yapan, takıntılı insanlar. Kimisi ücradaki bir takıma veya uzak diyarlarda oynanan topa dikmiş gözünü, kimisi istatistiğe, kimisi "futbol folklörü" dediğimiz şeye veya olmadık bir teferruata...
Futbol sevgisine verilen emekle dolu bu kitabın Erdinç Sivritepe'ye bir armağan olması, boşuna değil. Bilenler bilir; takıntılı bir futbol tutkusuna ömürlük emek gömmüş birisi Erdinç Sivritepe.
Futbol muhabbetiyle dolu bir derleme.
Bir Yaşam Boyu İzmirspor (Erdinç Sivritepe), Antepspor'um Benim, Mazide Kalmış Sevgilim... (Bağış Erten), Kayseri Futbol Tarihine Bir Bakış (Ayhan Baynal), Piknikte Dömivole (Bozkurt K. Yılmaz), Futbolun Değişimi (Bülent Gürsoy), Futbolcu Resimleri (Cem Pekin), Tavşancılspor (Efkan Bucak), Almanya... (benim için) Pek Tatlı Vatan (Eray Özer), Sadri Alışık ve Ronaldinho (Hakan Dilek), RSSSF - Maç Sonuçları Belgeliği (Karel Stokkermans), Saymaca/Düzmece: Taraftar Takıntısının Bir Ucu (Mehmet Ali Çetinkaya), Nasıl Takım Tutmaya Başlanır? (Muhammed Şahin), Kulüplerin Gerçek Sahipleri Taraftarlar(mı)dır? (Murat Odabaşı), Asya'dan Futbol Manzaraları... (Mustafa Taha), Göztepe ve Onun Hazin Hikâyesi (Oğuz Reşat Sipahi), Yugoslavya'da Futbol: Yeniden, Birlikte... Mümkün mü? (Özgür Dirim Özkan), Taraftarlığın Tamiri: Takım Değiştirmek (Remzi Salihoğlu), Futbol Sevdasının Yanları: I - Fantezi Futbol (Serbülent Şengün), Sana Bir de Stadlarından Bakalım Aziz İstanbul (Tuncay Yavuz), Bir İnsan Neden Tirespor'u Tutar? (Yusuf Al), Oyun Bitti (Zeki Kumova)
Sunuş, Barış Karacasu
Doğrusunu söylemek gerekirse şu satırları yazarken bir türlü yazmayı beceremediğim, ama gerçekten 10 yıl falan oldu, yüksek lisans tezimle ilgileniyor olmam gerekirdi. Ama ben yine de bu yazı ile uğraşıyorum. Allah bana akıl fikir versin diyeceğim ama tekme tokat girişse yeridir...
Aslında bütün iş Şener'le ikimizin başının altından çıktı. Erdinç Abi'ye doğum gününde ufak bir armağan hazırlayalım derken iş büyüdü, buralara kadar geldi. İlk baştaki düşüncemiz tanışları da bulaştırıp kendi kendimize bir şey yapmak, bir iple bağlayıp, ne bileyim kurdeleleyip yollamaktı. Belki öylesi daha çok hoşuna giderdi, ama böyle oldu.
Elinizdeki derlemeyi tasarlarken tek bir ilke işledi: Erdinç Abi'ye öyle ya da böyle değen, ulaşabileceğimiz insanlardan birer futbol yazısı istemek. Öyle de yaptık. İnsanlardan futbolla ilgili, hani bir kitap içinde durabilecek, ama kitap yazısı diye de kasıntı, sıkıcı, kuru olmayan, gevşek gevşek, geniş geniş yazılmış, okuması ve konusu keyifli şeyler istedik. Nasıl oldu bilmiyoruz ama yazdığımız insanlar ne dediğimizi anlamışlar. Sonuçta öyle aman aman sıkıştırmadık kimseyi [tamam, bir iki kişiyi tehdit bile ettik], otuz kere yazmadık. Diyebilirim ki leb demeden leblebiyi anlayan kişilerle çalışmak oldukça keyifliydi. Ama bir de kötü tarafı vardı: Adamalar öyle yazmışlar ki ben yazmayı düşündüğüm, hatta başladığım şeyi bir kenara atmak durumunda kaldım. Sonunda da hiçbir şey yazamadım...
Yine de itiraf ediyorum: Bu işe başladığımızda biraz tedirgindim. Çünkü bizler futbolla, futbolun değişik yanlarıyla düşüp kalkan adamlar olarak kimileyin ne yazacağımızı, nasıl yazacağımızı bilemiyoruz, kimileyin yazmayı... En azından ben, okuyucuyu kolundan tutup sürükleyen, hafif gülümseten şeyler yazmayı beceremediğimi düşünüyorum. Bu kitabın derleyenleri olarak yazıların bu kadar keyifli olmasında ufacık bir katkımız olduysa ne mutlu bize.
* * *
Aslında elinizde tutmakta olduğunuz kitap, bugüne kadar yayımlanmış futbol kitaplarından çok da farklı değil. Futbolu seven insanların yazıları var içinde, hepsi bu... Olsa olsa tek farkı şudur: Kimi bilinen kimi bilinmeyen bir avuç yazar Erdinç Sivritepe'yi selamlıyor. Daha çok "akademik camia"da görmeye alıştığımız türden bir "armağan kitap" bu. Erdinç Abi'ye bir armağan. Selamlayanlar futbolla düşüp kalkan insanlar. Yazılara da bakınca göreceğiniz gibi ilgileri çeşit çeşit. Bir ortak yanları varsa, hemen hepsinin takıntılı bir tarafının olması, futbolla başka türden bir ilişkiye girmeyi yeğlemeleri. Manyaklar, kafayı takmışlar hatta sıyırmışlar derdim ama gazaplarından çekinirim. Ha bir de şu var, karşılarına geçip üç beş satır futbol sohbeti yapabilirsiniz... Ben bir ikisi ile top bile oynadım...
Lafı bunca dolandırıyorum ama asıl demeye çalıştığım başka bir şey var. Bu kitap yalnızca bilmem kaçıncı yaşgününde Erdinç Sivritepe'yi selamlamıyor; bu kitap aynı zamanda bir bölümü bu derlemede yazıları bulunan futbola, futbolun değişik çehrelerine gönül vermiş pek çok insanı da selamlıyor. Bu kitabın derlenmesinde toparlanmasında pek çok kişinin emeği var. Hepsine teşekkürü bir borç biliriz. Ama hepsinden önemlisi bu satırların yazarı, bu derlemede yazıları olanlara, yazmaya zamanı olamayanlara, yazamayanlara, yazmayanlara ve hatta henüz tanışmadıklarına, futbolla öyle ya da böyle ilişkisini sürdürmesine, haftada bir iki topun peşinde koşturmasına sebep oldukları için teşekkür etmeyi ister.
Şöyle söyleyeyim: Ben, onların her biri ile tanışmış olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Aralarında daha önceden tanıştıklarınız da var başka başka vesilelerle, ama bir de böyle tanışın istedim...
* * *
Kitapta yaşadığımız sorunlardan biri de yazıları sıraya koyma işiydi. Sonunda bir çıkar yol bulamadık, bilgisayarda dosyaları adlandırırken yaptığımız gibi yazar adlarına göre abc sırasına dizdik. Eldeki tek sıralama buydu. Bu sıraya göre de kendilerini sizlere tanıtmak isteriz.
İlk yazı Erdinç Sivritepe'den... Yıllarca yurtdışında yaşamış biri olarak kendi taraftarlığını anlatıyor. Bu kitaptan haberi olmadığı gibi bu yazının yayımlanacağından da haberi yok.
Aramağan yazıların ilki ise Kayseri'den; Ayhan Baynal, biz sıradan futbolseverlere pek de sevimli görünmeyen Kayseri/Erciyes sorununu yazdı. Aslında nasıl anlaşılır bir şey olduğunu, bir gün uyanıp da Kayseri değil de Erciyes kongre üyesi olan biri olarak döktü önümüze...
Bağış Erten bizi az süründürmedi, ama tehditlerimizin ciddiyetini sonunda kavradı. Bize "o sezon"unu yazdı. 1981/82 sezonunda Antep'e taşıdı...
Bozkurt K. Yılmaz ise bu sefer Fenerbahçe'nin peşini bırakıp meşin yuvarlağın peşinden koştu. "At abinin kıllı göğsüne" günlerine gidiyoruz; piknikte, hem de hafif demlenmiş halde maç yapacağız... Küçük bir oğlan çocuğunun zihninde...
Bazen hepimizin üstüne çöken karabasanı, zaman zaman hepimizi düşünmeye iten gerçekleri ise Bülent Gürsoy yazdı: Futbolun değişen yüzü, başka türlü söyledikte bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete...
Futbol kayıtçılığının, biriktiriciliğinin gizli kahramanlarından Cem Pekin, Cem Abi futbola, bu işlere nasıl bulaştığını anlattı. Az buz değil memleketin görünmeyen ilklerinde imzası var kendisinin, sözüne kulak kabartmak gerek. Biliyorum ki gün gelecek yazısının sonunda andığı adların yanında yerini alacak...
Gündelik futbol tartışmalarının hır güründen, popüler-profesyonel futbolun sevimsizliklerinden kaçacaksanız işte size fırsat: Efkan Bucak bizleri bir düşün peşinden koşanlara katıp bir mucizenin gerçekleşmesine tanıklık etmeye çağırıyor. Tavşancılspor amatörden başlayıp profesyonel lige çıkıyor, sonra belki de en güzel yere geri dönüyor...
Eray Özer ise bir başka Dünya Kupası yazdı bize, kendi Dünya Kupası'nı. Almanya'da düzenlenen son kupayı onun dilinden bir başka açıdan dinleteceğiz sizlere.
Hakan Dilek ise az ama öz konuştu; sağ gösterip sol vurmayanlara, vurmayı tercih etmeyecek olanlara bir güzelleme döşendi...
Bu kitabın tek frenk yazarı, gâvuru ise Karel Stokkermans... Kendisine derdimizi yanlış anlattığımızdan vuruş hesabını sözcük sanıp aylarca yazdı. Biz kendimize de kazık atmış olduk aslında, o yazdıkça yazdı, bize de çevirmek düştü. Bizlere RSSSF'nin içini dışını, öncesini sonrasını, ıncığını cıncığını yazıp yolladı... Kıyamadık orasını burasını atmaya kısaltmaya da mecbur kaldık. İçerik baki anlatım farklı...
Bir başka istatistikçi/kayıtçı Mehmet Ali Çetinkaya ise gencler.org gibi bir girişimin nasıl ortaya çıktığını, bu işlerle uğraşmanın dertlerini aktardı...
Küffardan yazan ama frenk olmayan yazarımız ise Muhammed Ali Şahin... Okunuşu dışında adının spordan sorumlu Devlet Bakanı ile aynı olması beni hep gülümsetmiştir. "Sinema sinemada izlenir"se "maç da stadyumda izlenir" düsturunca sıradan bir izleyicinin nasıl taraftara dönüşebileceğini, nasıl kişiliği yarılıp allak bullak olabileceğini yazıyor...
Şimdilerde Tatangalar'ın kalkıştığı bir işi, taraftarın kulübü ele geçirmesini Murat Odabaşı anlattı. Kocaelispor'un nasıl olup da bir kongrede birden bire taraftara kaldığını ve sonrasını aktardı.
Mustafa Taha ise bir Uzak Doğu gezisi düzenledi bizler için. İlk Çin'de oynanırdı futbol diyorlar da şimdi nasıl oynanıyor, neler oluyor, ne dolaplar dönüyor Asya'nın bu coğrafyasında daha ilginç.
Şimdi amatör küme yollarını tutan Göztepe'nin bu duruma nasıl geldiğini de içerden biri olarak Oğuz Reşat Sipahi aktarıyor. Bir hesaplaşma ve hesap sorma yazısı önümüzdeki...
Saha araştırması için Yugoslavya'da bulunan Özgür Dirim Özkan da futbol-kimlik-milliyetçilik üçgeninde ele alıyor konuyu. Tamam mesleki deformasyonla malul, dipnotlu, atıflı falan ama gözünüz korkmasın"ilmi makale" tadında da değil.
Son yıllarda birçok örneği üzerine yazılar okuduğumuz "dönmelik"i yazıyor Remzi Salihoğlu... Ama bu sefer yalnızca nasıl dönüldüğünü değil aynı zaman da bir tedavi yöntemi olarak da dönmelik, döneklik mercek altında.
Serbülent Şengün, benim gibi aslını suretine değişmeyenlerin bilmediği bir coğrafyaya götürüyor okuru. Sanal dünya da top peşinde koşmanın yanlarından birini "harbiden" yazıyor: fantazi futbol!
Eskişehir'den geldim İstanbul'a... Tuncay Yavuz, bir şehri stadyumları üzerinden tanımayı anlatıyor. İşte maç maç gezen futbol dilencilerinden biri de o, üstelik stadyum ayırt etmeksizin...
Başında Sterne'in Tristram Shandy'si ya da Ahmed Mithad'ın Koca Karı Masalı havasında bir futbol anlatısına dalınmış izlenimi verenYusuf Al'ın yazısı ise Tirespor'u anlatıyor... Yoksa anlatmıyor mu?
Son yazı ise Zeki Kumova'dan... O da kendi dilinden memleket futbolu ile memleketinin futbolunu anlatıyor... Ağıt mı, evet biraz da ağıt...
Kitabın İnternetteki Satış Noktaları
ideefixe.com'dan kitabı satın almak için tıklayın
hepsiburada.com'dan kitabı satın almak için tıklayın
kitapyurdu.com'dan kitabı satın almak için tıklayın
Kaynak : www.gencler.org ve www.pikniktedomivole.com
Önceki Haber
Sonraki Haber
25 Nisan | |
2016: Gaziantepspor (D) 3-1 | |
2014: Bursaspor 1-0 | |
2004: Denizlispor (D) 2-1 | |
1999: Antalyaspor (D) 1-1 | |
1987: Sarıyer 0-0 | |
1982: Ceyhanspor 3-1 | |
1976: Hatayspor (D) 1-2 | |
1971: Afyonspor (D) 0-0 | |
1970: Altınordu 2-0 | |
1965: Fenerbahçe (D) 1-5 | |
* Skorlarda Gençlerbirliği evsahibi olarak gösterilmiştir. | |
Arama Yap |