Bu soruyu sormanın bir anlamı yok, aslında cevabı biliyoruz, karşılığını bulduğumuz bütün sorularda olduğu gibi, burada da cevap insanı sadece yaralıyor.
Adnan Bostancıoğlu'nun Beşiktaş'la bağını "askıya almaya" karar verdiğini ilân ettiği yazısını hüzünle okudum. Türkiye'de ve dünyada bir çok kere başa geldiği üzere, "lanet olsun" diyerek eve kapanmak, futboldan başlayarak bir sürü şeyle rabıtayı koparmak herkesin, hepimizin zaman zaman içimizden gelen kuvvetli bir dürtü... İşte, önümüzdeki askıya alma ilânı, bir başka kanıtı daha bu hissin.
Hepsi Aynı
Bu sezon, sözgelimi Gençlerbirliği, epeydir bayağı bir taraftarın oluştuğu, toplandığı maraton tribünü için kombine bilet çıkarmama kararı aldı. Kararın bir gerekçesi yok. Tek neden, geçtiğimiz yıl, o tribünlerden İlhan Cavcav ve yönetimin istifa etmesine matuf yükselen tezahüratlar. Üstelik günlerden bir gün, herkesin gözü önünde davul tokmaklarıyla taraftara saldıran insanlar, o tezahüratların önüne geçmeyi de başarmışken. Bir arkadaşım bu saldırının gerçekleştiği gün ilkokul çağındaki çocuğunu ve arkadaşlarını da maça getirmişti ve o kargaşayı herkesten daha büyük bir endişeyle yaşadı. İçimin acıdığını ve kulübe karşı büyük bir öfkenin her tarafımı kapladığını hâlâ hatırlıyorum. Bir müddet kulüple takımı ayrı tutarak, maçlara devam ettim ama sezon sonunda artık tadı kaçmıştı herşeyin. Bu sezon maçlara gitmeme kararı aldım. Böyle işte, kendisini istifaya davet eden taraftarı cezalandırarak kulüplere sahip çıkmak diye bir tutum var ve bu tutum sadece Gençlerbirliği'ne ait olmasa gerektir.
SoÄŸukkanlı bir biçimde düşündüğümüzde –bu artık halihazırdaki ÅŸartlarda nasıl mümkün olabilecekse- mesela BeÅŸiktaÅŸ'taki operasyonun sadece bir yönetim tercihi olmadığını, bunun aslında Türkiye'deki futbol düzeniyle ilgili bir husus olduÄŸunu göreceÄŸiz. Futbolda iÅŸlerin "yürüdüğü" bir zemin var; o zeminde Ä°lhan Cavcav, Yıldırım Demirören, Aziz Yıldırım ya da Sinan Engin, ancak böyle varolabiliyor. Hatta itiraf edelim, ancak böyle, "baÅŸarı" saÄŸlanabiliyor. Gelgelelim, bu baÅŸarı zaten geçici, bir; ikincisi, zaten "baÅŸarı" olarak ortaya çıktığında insan sadece utanabiliyor, takımı ve kendisi adına.
Utanmayanlar açısından bir mesele yok ve o utanmayanların hergün besleyip büyüttüğü bu düzen, geride kalanları sevdikleri herşeyden mahrum bırakıyor. Bir Ecevit sloganı olarak, "Bu düzen değişmelidir!" diyeceğim ama, 40 yılın sonunda insan, bu düzenin değişmeyeceğini ve değişmesi için herhangi bir ümidin bulunmadığını da görmeli artık. Hep itilmek kakılmak istenmiyorsa.
Reddetmek en iyisi
Bu "askıya alma" işi yapılabilecek en işi şey. Böylece takımların ancak taraftara ait olabileceğini göstermek mümkün. Çünkü diyelim Manchester United "satıldı", Liverpool kulübü olmadık bir işe imzâ attı, orada, taraflar en azında birbirine karşı asgari bir nezaket ve medeniyet düzeyinde davranabiliyor. Burada aşağılanmak yetmiyor gibi, bu işe barbarca maruz kalmak da hadisenin kaderi nerdeyse. Eve çekilmeyi, futboldan gerilemeyi onaylamayanlara, hiçbir seçeneklerinin olmadığını, üzülerek hatırlatmak zorundayım. Bu kadar köhne ve kötü bir düzenin payandası olmanın futbolu sevmekle ne ilgisi var ki?
Kaynak : www.ntvspor.net
Önceki Haber
Sonraki Haber
29 Nisan | |
2019: Karabükspor (D) 0-4 | |
2017: Trabzonspor (D) 0-0 | |
2011: Sivasspor (D) 1-1 | |
2006: Samsunspor (D) 0-2 | |
2001: Denizlispor 2-4 | |
1995: Vanspor 3-1 | |
1990: Altay (D) 3-0 | |
1989: Petrolofisi 3-1 | |
1984: Orduspor (D) 0-2 | |
1979: Mersin Ä°dm. Yrd. 0-0 | |
1973: Bandırmaspor 1-0 | |
1962: Beykoz (D) 3-0 | |
1961: Feriköy (D) 1-1 | |
* Skorlarda Gençlerbirliği evsahibi olarak gösterilmiştir. | |
Arama Yap |