Büyük takımların taraftarı olmakta vazgeçip, futbol sevgisini başka yerlerde hatta çok uzaklarda arayanlar farklı bir taraftar portresi çiziyorlar. Özellikle Anadolu şehirlerinde artan bu anlayışın gazetecilerin arasında da örneklerini bulabilmek mümkün.
Takım tutmanın akıl ve mantıkla izahını yapmak oldukça zor. Bir çoğu Fenerbahçeli, Beşiktaşlı ve Galatasaraylı olarak milyonlaın arasına karışırken, kendi yöresinin takımını tutan, daha azıyla yetinen ya da çok uzaklardakini sevenler de yok değil. Mesela Radikal Gazetesi yazarı Tanıl Bora, Gençlerbirliği taraftarı. Araştırmacı-yazar Erdinç Sivritepe, İzmirspor'a gönül vermiş. Torpedo Moskova taraftarı olan Radikal Gazetesi muhabiri Efkan Bucak ise, çok uzaklardakini sevenlere iyi bir örnek oluşturuyor. Onlarda da futbol sevgisi 3 büyüklerle başmış aslında. Tanıl Bora ve Efkan Bucak Galatasaray, Erdinç Sivritepe ise Beşktaş'a gönül vermiş bir zamanlar...
Cafer düşünce...
Tek ortak noktaları bir maç esnasında, "Aslında ben bu takımı tutuyorum" demek olmuş, hem de futbolseverler arasında "Dönek" damgasını yemekten korkmadan. Tanıl Bora'nın öteden beri Kırmızı-Siyahlılar'a sempatisi varmış. Ancak duygularının sempatinin ötesine geçtiği, Ankara 19 Mayıs Stadı'nda maç öncesi yaşanan bir olayla fark etmiş. O maçta, Gençlerbirliği taraftarları yine kale arkası tribününü doldurmuşlar, geri kalan tribünlere ise Cimbomlular yerleşmiş.
Gençlerbirlikliler, yumruk şov için tribüne kaptan Cafer'i çağırmışlar, ancak ayağı kayan cafer düşmüş. Bunun üzerine Galatasaray tribünlerinden kahkahlar yükselmiş. İşte ne olduysa o anda olmuş, duyduğu kahkahalar kanına dokunmuş Tanıl Bora'nın ve Gençlerbirliği taraftarları arasına katılmış. "Takımdan Ayrı Düz Koşu" adlı kitabında ballandıra ballandıra anlattığı Gençlerbirliği sevdası böyle şekillenmiş. Tanıl Bora'ya göre artık Galatasaray -kendi deyimiyle- "Futbolda oligarşi"nin 3 ayağından sadece biri.
"Gençlerbirliği ömrü billâh şampiyonluğu hedeflemese bile...", Tanıl Bora
"Gençlerbirliği'nin ismi hoştur. Bir şehir veya mahallenin adı değildir. Futbolun eski romantik zamanından kalma folklorik bir addır. Köklü kulüptür: Öğretmen, öğrenci, memur, velhasıl şehrin tahsilli zümresine dayanan, kendine mahsus bir kuruluş ve büyüme hikayesi vardır. Her zaman az taraftarlı, problemli olmasına rağmen hayatta kalmayı başarmış olmasından gelen bir sihri vardır. Ben peşine takıldığımda, isimsiz kahramanlarıyla, "büyüklere" müşkülat çıkarma marifetini de ortaya koymaya başladı. Renkleri de şahanedir." 1990'ların başından beri, Ankara'daki pek az maçı kaçırmışımdır. Fakat bu sezon maç kaçırmaktan o kadar endişe etmeyeceğim galiba. Zira genel olarak futbol ortamımızın tadı ziyadesiyle kaçığı gibi, Gençlerbirliği'nin de "ortamı" biraz tatsızlaştı. Yine gideceğim, ama bir manim çıktığında da maniyi atlatmak için çok fazla uğraşmayacağım.
Gençlerbirliği'nin taraftarı azdır. Kuruluşundan beri, elbette kalabalıklaştığı zamanlar olmakla birlikte, Ankaragücü'ne hatta başka hemşehrilerine göre hep az olmuş zaten. Kulübün ayrıksı, hatta zamanında biraz "züppe" bulunan havasının bir parçası bu. Yani kulüp kimliğinin bir parçası! Seyirci azlığının ayıp bir şey olduğunu düşünmüyorum. O az seyirci, inanın bana, gerçekten kıymetlidir. Futbolu severler. Futbolu bilirler. Neşelidirler, mizah duyguları vardır. Bu profili esas alan, onun bu niteliğini mayalayarak geliştirmeyi hedefleyen bir kulüp yönetim stratejisiyle, Gençlerbirliği'ne bence şampiyonluk kadar değerli bir tribün kalabalığı kazandırabileceğine inanıyorum.
Ben, Gençlerbirliği ömrü billâh şampiyonluğu hedeflemese bile gam yemem. UEFA katılımcılığının yeterince iyi bir hedef olduğunu düşünürüm. Oligarşik takımları yenip, fiyakalarını sarsmak da güzel bir hedeftir. Şahsiyetli bir oyun anlayışına sahip olup, onu işlemeye çalışmak ve böylelikle "gittiği yere kadar gitmeyi" önüne koymak, muhterem bir hedeftir. Taraftarların bir bölümü sanırım benimkine yakın düşünüyor. Süre giden yönetimin şampiyonluğu hedeflememesi beni kesinlikle rahatsız etmiyor, ama bu saydığım türden hedeflerin heyecanından dahi uzaklaşmış görünmesi, gerçekten üzüyor. Ama birçokları da, gayet tabii ki, eninde sonunda şampiyonluğu hedefleyen bir perspektif istiyor."
İzmirspor sevdası
Tam kırkyedi senedir İzmirspor'u destekleyen Erdinç Sivritepe, Beşiktaş ile olan ilişkisine 12 yaşında 1959-1960 sezonunda bir İzmirspor-Beşiktaş maçında son vermiş. Bir anda tribünde İzmirspor tezahüratı yaptığını hatırlayan Sivritepe, o gün bugündür iflah olmaz bir İzmirsporlu. İzmirspor'un kalesi sayılabilecek bir semtte büyüdüğünü vurgulayan Sivritepe, "Bir başka İzmir semtinde büyüseydim, bir başka İzmir takımını tutacaktım" diyor.
Böyle bir takımı sadece aykırılık olsun diye tutulmaması gerektiğini işaret eden Sivritepe, kendi duygularını şöyle dile getiriyor: "Hep İzmirspor ile yaşadım. Üç kardeşim İzmirspor sistemi içinde bir yerel kulüpte oynadı. Sezon açılışları dahil her olayı yaşadık. Metin Oktay'ın İzmirspor'da olduğu yılları da yaşadım, Türkiye liglerinin henüz başlamadığı yılları da."
"İzmirspor'un tabanı işçi ağırlıklı", Erdinç Sivritepe
"İnternet yolu ile bir haber ajansına muhabirlik yaptığım için, maçlara istediğim sıklıkta gidemiyorum. İzmirspor'un genelde 5 ile 10 bin arasında değişen bir seyircisi var. Sezondaki başarı ve iklim koşulları, bu sayıyı doğru orantılı olarak etkiler. Seyirci yapısı olarak diğer İzmir kulüplerine göre daha fakir, işçisi daha bol bir tabakanın takımı. benim gibi yaşı ilerlemiş kişilerden, babasının elinin tutarak gelmiş çocuklara dek, çok farklı yaş gruplarından oluşan seyirciler arasında, kadın seyircilerin son yıllarda giderek arttığı görülüyor."
Uzaklık sorun değil
1992-1993 sezonu UEFA Kupası 2. turunda Torpedo Moskova-Manchester United eşleşmesi sonucu dikkatini çeken bu takımı takip etmeye başlamış Efkan Bucak. Torpedo'nun 2 maçta elde ettiği 0-0'lık skorlar ve penaltı atışları sonucu bir üst tura çıkan takım olması daha da ilgisini çekmiş olsa gerek ki, Real Madrid-Torpedo Moskova maçını daha bir hevesle beklemeye koyulmuş. Türkiye'de Galatasaray'ı destekleyen Efkan Bucak yavaş yavaş Torpedo Moskova'ya daha fazla ilgi duymaya başlamış ve Torpedo'nun Real Madrid'e elenmesi ile birlikte, Avrupa'daki yeni takımını bulmuş. Daha sonraları TRT'nin Avrupa futbolunu bizlere sevdiren "Avrupa'dan Futbol" programında Rusya Ligi'ni 4 gözle bekleyen Efkan Bucak, takımın ligde nasıl bir seyir izlediğini takip etmeye başlamış. Her haftanın özetini seyreden Bucak, Torpedo Moskova'ya iyiden iyiye ısınırken, fanatik Galatasaraylılığının da törpülendiğinden bahsediyor. Torpedo ile ilk buluşması ise, Türkiye'deki bir salon futbolu maçında olmuş Bucak'ın. Daha sonraları Torpedo'nun taraftar formlarına yazılar yazan Bucak, "O dönemlerde Rusya kominist rejimden yeni çıkmıştı. Oldukça garip buldular. Dışarıya kapalı bir ülkenin çok da meşhur olmayan bir takımının nasıl olur da Türkiye'de bir taraftarı olur diye şaşırdılar. Kulübün Basın Sözcüsü bana mail attı. Çok mutlu olduklarını söylediler ve bir düzine soru yolladılar. "Nasıl taraftarımız oldun?", "İlk olarak nerede gördün?", "Galatasaray'ı daha önce eledik bundan büyüklerin bahsetti mi?" gibi sorular gönderdiler. Bir de o dönemler Kocaelispor'da, Torpedo Moskova'dan gelen Komantsev adlı bir futbolcu oynuyordu. Kendisiyle ilgili benden bilgiler aldılar. Kiralık gelmişti Kocaelispor'a. Bu şekilde iletişimimiz oldu" diyor.
"Moskova'nın 4. büyüğü Torpedo"
Moskova takımları arasında en az tanınan ve bilinen takım Torpedo Moskova. Torpedo Rusya'daki kamyon fabrikasının takımı, en az taraftarı olan kulüp. Ancak stadları oldukça büyük. 2008 Avrupa Şampiyonlar Ligi finali de Luzhniki Stadyumu'nda oynanacak.
OligarÅŸiyle savaÅŸ
Büyük kulüplerin taraftarı olmaktan vazgeçen yazarlar, şehir takımlarının maçlarında tribünlerde görülen boşluklar hakkında neler düşündüklerini sorduğumuzda, hayli enteresan cevaplar alıyoruz. "Günümüzde taraftar grupları, İnternet siteleriyle, kılık-kıyafetleriyle daha görünür hale geliyorlar. Bu yönelimde, taraftarlığın cazip bir kimlik haline gelmeye başlamasının da etkisi var. Taraftarlar, şıklaşmaya, kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Kulüpler de 'halkla ilişkiler', 'marka' ve 'imaj' işlerini modern yöneticiliğin bir icabı olarak benimsedikleri oranda, böylesi girişimlere destek veriyorlar. Ancak toplamda "öteki" takımların taraftar sayısının arttığını zannetmiyorum. Zira istisnalar dışında, benim "oligarşi" dediğim üçlü veya dörtlü grubun bu zamane cazibelerini sunma potansiyeli hep daha yüksek" diyen Tanıl Bora'nın büyük takımları oligarşi olarak adlandırması oldukça manidar.
İki takım birden
Bucak ise bu konuda pek de kötümser değil. Genel olarak şehir takımlarına sahip çıkılsa da 3 büyükleri de destekleyen taraftarlar olduğunu, buna da en çok Gaziantep'te tanıklık ettiğini dile getiren Bucak, "Ancak 3 büyükler dışında kendi şehrinin ya da yöresinin takımlarını destekleyen insan sayısı gitgide artıyor. Mesela bunlara örnek verebileceğimiz şehirler Bursa ve Kocaeli başta olmak üzere, Sakarya, İzmir, Eskişehir'dir" diyor.
"Anadolu takımlarının kuruldukları yılları hatırlayan biri olarak, taraftar sayılarının o yıllarda daha çok olduğunu düşünüyorum" diyen Erdinç Sivritepe ise, daha sonraları bu takımların İstanbul kulüplerine güçleri yetmediği için, seyirci sayılarında da azalma yaşandığını anlatıyor. Kulüpler başarılı olduklarında sayıları gitgide artan taraftarların, başarısızlıklarda ortadan kaybolduklarını ifade eden Sivritepe, şu yorumu yapıyor: "Kesin bir saptama yapmak zor olabilir ama ben gene de bu türden bir bilincin yerleşmeye başladığına inanmak istiyorum."
Sporist/Cemal CevizcioÄŸlu
Kaynak : Sporist Dergisi, Ekim 2007
Önceki Haber
Sonraki Haber
26 Nisan | |
2015: Trabzonspor 1-1 | |
2009: Gaziantepspor 1-0 | |
2008: Ä°stanbul B. B. 2-1 | |
1998: Kocaelispor (D) 1-1 | |
1992: Fenerbahçe 3-2 | |
1981: Karagümrük 3-0 | |
* Skorlarda Gençlerbirliği evsahibi olarak gösterilmiştir. | |
Arama Yap |