->"Her Yıl O Hafta" istatistiÄŸi eklendi (23.10.2008)<-     ->"Rakipler ve Belalıları" Ä°statistiÄŸi eklendi (17.10.2008)<-     ->1. Ligde yaptığımız maçlar 100dönümlerine eklendi (26.02.2008)<-     ->Hava Durumu bölümü eklendi (31.01.2008)<-     ->"Seri Sonu" istatistikleri eklendi (30.12.2007)<-     ->Yılın Futbolcusu Anketine son yedi günde aldığı oy sayısı eklendi (08.12.2007)<-     ->Okumalık bölümü arama motoruna eklendi (07.12.2007)<-
 
 

 Röportajlar

12.02.2007-Hüseyin Maloğlu

Zündapp Hüseyin!

Sağolsun, kendisi beni aradı. 'Evladım Atilla, ben Hüseyin Maloğlu, bir röportaj yapalım mı' dedi. Hemen kabul ettim. Çok eski ve ünlü bir futbolcu olduğunu biliyordum. Tarihe geçen bir isimdi. Popüler de bir hakemdi. Özgür Şahiner'le beraber evine gittik. Sağolsun bizi inanılmaz iyi karşıladı, güzel ikramlarda bulundu. Yaklaşık 2 saat evinde kaldık. Kapıdan çıkarken Özgür'le şu kanaate vardık: "Hüseyin bey, ne kadar zeki, kültürlü ve hayat dolu bir insan"... Doğrusu iz bıraktı bizde. Kendisi ile hoş bir sohbet yaptık. Buyrun okuyun, keyif alacağınızdan eminiz.

- Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1917 doğumluyum, yani 90 yaşındayım. Türk futbolunun en eski isimlerinden biriyim. Belki de benden büyüğü yok. Tüm arkadaşlarım vefat etti.

- Gençlerbirliği'nin sembol isimlerinden biri olduğunuzu biliyoruz.

İlk kalecilerinden biriyim. 1935 yılından, 1950 senesine kadar formasını taşıdım. Gençlerbirliği kalesini koruyan ve dünyanın en yetenekli file bekçilerinden biri olan Cihat Arman, Fenerbahçe'ye transfer olunca, kale bana kaldı. Ama ilginç bir durum oluştu, Konya'dan kaleci Rahim Kotan bize transfer olunca ben de solaçığa geçtim.

- Nasıl yani!

O zamanlar öyleydi. Futbolcular mevki değiştirebilirdi. Ben de her yerin adamıydım. Nerede eksik var, oraya geçerdim. Solaçık oynarken, Halim Çorbalı geldi, ben solbeke geçtim, Halim Çorbalı da sol açık oynamaya başladı.

- Bu vesile ile Halim beyin de kulağını çınlatalım. Hepimiz için çok değerlidir Halim bey.

Çok da iyi futbolcuydu. Hem sen, Halim Çorbalı'ya niye 'Pırpır Halim' dendiğini biliyor musun? Çabuk ve hızlıydı. Biraz da telaş yapardı. Bak bir şey anlatayım, sene 1946... İstanbul'da Fenerbahçe ile oynuyoruz. Durum 2-2. Halim Çorbalı, kaleci ile karşıya kaldı, telaş yaptı, ayakları birbirine dolandı. Atsa kazanacağız. Atamadı.

- Anlattığınız olay, 60 yıl öncesi... İyi hatırlıyorsunuz.

Bırak o olayı hatırlamayı, kadroyu bile ezbere sayarım. İstersen, sayayım. Kaleci Erdal Kocaçimen, sonra Sait Ozan, bendeniz Zündapp Hüseyin, Münir, Hasan Polat, Ayhan Şarman, Burhanettin Doğançay. Hemen belirteyim, Burhanettin, dünyanın en iyi ressamlarından biridir. Halen Amerika'da yaşıyor. Sonra Hamdi, Ali Polat, Mustafa Kökçam ve Pırpır Halim.

- Kendiniz için zündapp dediniz.

Lakabım zündapp idi. Zündapp'ın ne olduğunu açıklayayım. Ben Gençlerbirliği'nde oynarken, Atatürk yaşıyordu. Bir gün Alman malı bir motorsiklet aldım. Markası Zündapp idi. Ankara'da o zamanlar kimsede motor yoktu. Sadece Atatürk'ün koruma polisi, Ariel marka sepetli motora biniyordu. Her futbolcunun da bir lakabı vardı. İşte Çengel Hüseyin, Tapon Ahmet gibi. Yine o yıllarda yollar asfalt değil, Arnavut kaldırımı idi. Motorumla o biçim hava atıyordum. Bu doğrultuda bana Zündapp lakabı takıldı.

- Soyadınız Maloğlu. Ne demek Maloğlu?

Malın gözü, anasının gözü demek.

- Vallahi cin gibisiniz. Güzel bir soyadı. Biraz da hakemliğinizle ilgili bilgi verir misiniz?

Birinci ligde 21 sene düdük çaldım. Beynelmilel oldum. Yurtdışında da çok sayıda maç yönettim. Şunu harkesin bilmesini isterim ki, hakemlik yapabilmek için, mutlak surette iyi bir futbolcu olmak gerekir. İyi futbolcudan, iyi hakem olur.

- Peki siz nasıl bir hakemdiniz?

Otoriterdim. Kimsenin gözünün yaşına bakmazdım. İlhan Cavcav'ı bile ben oyundan attım. Cavcav hayatında bir kez atıldı, onda da ben attım.

- Ciddi misiniz! Nasıl oldu?

19 Mayıs stadının orada bir zamanlar 3 tane dış saha vardı. İşte bir gün, 3 nolu dış sahada Maskespor-Yolspor maçını yönetiyorum. İlhan Cavcav da Maskespor'un kaptanı. Yeğeni Tayyar'la birlikte aynı takımda oynuyor. Tayyar, bir gol kaçırınca İlhan Cavcav çok kızdı. Tayyar'a bir tokat attı. Cavcav'ı yanıma çağırdım ve bunun bir ceza olduğunu hatırlattım.

- Ä°lhan bey ne dedi?

Şaşırdı. 'İyi de, kendi arkadaşıma tokat atıyorum. Ne var bunda' dedi. Ben de bunun üzerine, ?ister rakip oyuncuya, ister kendi arkadaşına tokat at, fark etmez. Her ikisine de ceza verilmesi gerekir. Bu yüzden seni sahadan atacağım' karşılığını verdim. Bunun üzerine fazla itiraz etmedi, başı önünde sahayı terk etti. Ne de olsa efendi adamdır, İlhan bey.

- Öyle mi diyorsunuz! Umarım, aynı İlhan Cavcav'dan konuşuyoruzdur. İsterseniz konuyu değiştirelim, bu inanılmaz hafızanızı neye borçlusunuz efendim?

Allah insanlara bir zeka, bir hüner, bir hafıza vermiş. Çok şükür, benim hafızam da inanılmaz derecede iyi. Okul arkadaşlarımın değil adlarını, lakaplarını bile hiç unutmam, hiç şaşırmam. Tabii bu bir yerde yaratılış meselesi. Bu hafıza, Allah'ın bana bir lütfudur.

- 90 yaşındasınız ama, maşallah neredeyse benden daha dinçsiniz.

Atilla bey kardeşim, hayatımda ziyafet masasından başka bir yerde içki içmedim. Sigarayı da halen tek tük yakarım. Bak sen ve Özgür geldiği için, şimdi keyiften bir tane tüttüreceğim. Ama şunu sana özellikle vurgulamam lazım, kadından evvel, erkek ölsün. Eşim Nadide hanımı iki yıl önce kaybettim. Yalnızlık Allah'a mahsus. Acısı kalbimde bir yaradır. Çok şükür kızım geliyor, yemeklerimi yapıyor. Ama ben de kendimi iyi hissediyorum. Sürekli evden çıkıyorum, yürüyorum, dolaşıyorum. Bazen Gençlerbirliği'nin maçlarına bile gidiyorum.

- Belli ki kendinize iyi bakıyorsunuz.

Bakarım tabii... Şimdi sana ne diyeceğim, bugün çok keyifliyim, karşılıklı birer duble votka içelim mi?

- Aman Hüseyin bey. Ben içkiyi bırakalı iki yıl oldu. O gün, bugün içmiyorum. Hem daha saat 3... Hava kararmadı bile. Ben almayayım.

Peki, sen bilirsin. Teklif var, ısrar yok.

- Yine de çok teşekkür ederim. Günleriniz nasıl geçiyor?

Operayı çok severim. Bayılırım. Geçen hafta Aşk-ı Memnu'ya gittim. Herkes gitsin. Müthiş bir oyun. Atillacığım, senden bir isteğim olabilir mi?

- Ne demek efendim, buyrun.

Dayımın torununun kızı da bu oyunda oynuyor. Kendisini çok seviyorum. Adı, Ferda Yetişer. Kendisini büyük bir zevkle seyrettim ve mutlu oldum. Bu dediklerimi de yazabilir misin?

- Tabii ki yazarım, siz hiç merak etmeyin. Gençlerbirliği'nde nasıl bir futbolcuydunuz efendim?

Top geçer, adam geçmezdi. Çok kuvvetliydim. Topa da sert vururdum. Benim oğlum Savaş da, yıllarca Vefa'da forma giydi. O da çok sert oynardı. Zaten lakabı da kasaptı... Kasap Savaş. Şimdi 62 yaşında.

- Gençlerbirliği kongrelerinin de renkli simalarından birisisiniz. Her kongrede ilginç konuşmalar yapıyorsunuz.

Önce şunu söyleyeyim. Gençlerbirliği'nin Türk futbolundaki yeri ayrıdır. Bir okuldur, bir semboldür, bir kültürdür. Bünyesinde çok sayıda hukukçu, siyasetçi, sanatçı ve bürokrat bulundurmuştur. Gençlerbirliği camiasının bir ferdi olmak, benim için büyük şeref ve mutluluktur.

- ...

Ayrıca yiğidi öldürelim, hakkını verelim. İlhan Cavcav'ın da bu kulübe hizmeti hiçbir zaman unutulamaz. Kimse bunu gözardı etmesin.

- Peki Hüseyin bey, eğer izin verirseniz, sohbetimizi bir anı ile bitirelim.

Aklıma ilk geleni anlatayım. Ben hakemken çok koşardım, ofsayta bile düşerdim (gülüyor). Zaten Türkiye'nin en çok koşan hakemi olarak tarihe geçtim. 53 yaşına kadar da düdük çaldım. Prosedür gereği en fazla 46 yaşına kadar hakemlik yapılırdı. Ama Orhan Şeref Apak, benim bırakmama izin vermedi.

- Sayfada yer kalmayacak efendim, isterseniz anıya başlayalım.

Başlayalım. Yıl 1955. Daha dün gibi. 19 Mayıs 3 nolu sahada Kayabaşı-Altındağ maçını yönetiyorum. O zamanlar toplar, pompa ile şişirilirdi. Yedek top yoktu. Para yoktu ki, yedek top olsun. Maçın bitmesine az bir süre kala, top kavak ağacının tepesine gitti ve orada kaldı. Sizler tabii bilmezsiniz, o zamanlar dış sahaların etrafında kavak ağaçları vardı. Kavaklar da, uzun ağaçlardır. Oyuncular, başladı kavak ağacının tepesine birşeyler atmaya. Topu düşürmeye çalışıyorlardı. Ama kimse isabet ettiremiyordu. Bu sırada skor da 7-6 Altındağ lehineydi. Maçın bitmesine dört dakika falan vardı. Ben saatime bakarken, yanıma Karaşarlı bir oyuncu geldi ve ?saatine ne bakıyorsun. Biz galip gelene kadar bu maç oynanacak' dedi.

- Tepkiniz, sert oldu mu?

Kızdım. Dedim, şunlara bir ders vereyim. Hepsi birden topu ağaçtan düşürmeye çalışırken, hızla yürümeye başladım, çaktırmadan sahadan çıktım. Biraz ileride bulunan Zündapp motoruma bindim, eve gittim, biraz dinlendim.

- Ne yaptınız efendim, maç yarıda kaldı. Hem elbiseleriniz de orada kaldı. Olur mu böyle şey!

Sonra kendi aralarında oynamışlar. Son 4 dakikayı tamamlamışlar. Ama kaç kaç bittiğini bilmiyorum. Ben de gece yarısı sahaya geldim, görevliye kapıyı açtırdım ve elbiselerimi aldım. Sonra da zündapp motorsikletime atladım, bastım gaza, eve gittim.

Röportaj : Atilla Türker

Kaynak : Hürriyet Ankara Gazetesi

 DiÄŸer Röportajlar

Tarihte Gençler

23 Nisan
  Takım O Av. P
1 Eyüpspor 31 43 69
2 Göztepe 31 35 63
3 Çorum FK 31 21 55
4 Sakaryaspor 31 14 54
5 Bodrumspor 31 18 52
6 Kocaelispor 31 10 52
7 Bandırmaspor 31 19 47
8 Gençlerbirliği 31 7 47
9 Boluspor 31 -4 47
10 BB Erzurumspor 31 1 41
11 Ãœmraniyespor 31 -8 37
12 Manisa FK 31 1 36
13 Keçiörengücü 31 -10 36
14 Şanlıurfaspor 31 -6 34
15 Tuzlaspor 31 -14 33
16 Adanaspor 31 -20 32
17 Altay 31 -57 15
18 Giresunspor 31 -52 7
* Takım adlarına tıklayarak takımların performans tablolarına ulaşabilirsiniz.