->"Her Yıl O Hafta" istatistiÄŸi eklendi (23.10.2008)<-     ->"Rakipler ve Belalıları" Ä°statistiÄŸi eklendi (17.10.2008)<-     ->1. Ligde yaptığımız maçlar 100dönümlerine eklendi (26.02.2008)<-     ->Hava Durumu bölümü eklendi (31.01.2008)<-     ->"Seri Sonu" istatistikleri eklendi (30.12.2007)<-     ->Yılın Futbolcusu Anketine son yedi günde aldığı oy sayısı eklendi (08.12.2007)<-     ->Okumalık bölümü arama motoruna eklendi (07.12.2007)<-
 
 

 Röportajlar

18.03.2007-Selçuk Çakmaklı

Selçuk Çakmaklı: "Parayı gören şımarıyor"

Selçuk Çakmaklı... "Köylü Selçuk" olarak, Gençlerbirliği ve Türk futbol tarihine adını yazdırdı. Çok iyi bir kaleciydi. Sonra futbolculuğu bıraktı, teknik adamlığa başladı. Kendisini ben, 35 yıl öncesinden tanırım. Çünkü antrenörümdü. Gençlerbirliği minik, yıldız ve genç takımında birlikte çalıştık. Camiada çok seçkin bir yeri vardır. Sevilir, sayılır. İşte, sevgili hocamız ile, dünü ve bugünü konuştum. Hoş bir sohbet yaptım. Buyrun okuyun, keyif alacağınızdan eminim.

-Kendizi kısaca tanıtır mısınız?

70 yaşındayım. 1958 ile 1974 yılları arasında aralıksız 16 yıl Gençlerbirliği kalesini korudum. Gençlerbirliği tarihinin en fazla forma giyen ve en uzun dönem oynayan futbolcusuyum.

-Bir dönemin en önemli isimlerinden biri olduğunuzu biliyorum. Gençlerbirliği tarihi ile özdeşleştiniz. Hemen sormak istiyorum, nereden geliyor bu "Köylü Selçuk" lakabı?

Gösterişsiz, süksesiz ve sade olduğum için bana bu lakap takıldı. Köylülük; saflığın, temizliğin ve dürüstlüğün simgesidir. Her insan, köylü olamaz. Atatürk bile "Köylü, şehirlinin efendisidir" demiş. Bir de ben, şapkasız maçlara çıkmazdım.

-Nasıl yani!

Şapka adeta sembolüm olmuştu. Bu şekilde güneşten iyi korunuyordum. Ayrıca maça daha iyi konsantre oluyordum.

-Hemşeriyiz, ben de Çankırılıyım. Bizim oralardan pek futbolcu çıkmaz. Siz nasıl futbolcu oldunuz ve nasıl Gençlerbirliği'ne geldiniz?

Çankırı Lisesi'nde okuyordum. Aynı zamanda Çankırı Gençlik takımının formasını giyiyordum. Çok iyi bir takımımız vardı. Gençlerbirliği, maç yapmak için Çankırı'ya geldi. Bizimle de karşılaştı. Bu maçta ben, çok iyi bir oyun ortaya koydum. Haliyle transfer teklifi aldım. 5 bin liraya Gençlerbirliği'ne geldim.

-5 bin lira mı! Çok az değil mi hocam?

İyi paraydı. Hem de çok iyi. Kimse alamazdı ki, o zamanlar bu parayı. O yıllarda en kral lokantada 2,5 liraya karnınızı doyururdunuz. Hayat ucuzdu. Ama o 5 bin lira ile bir ev zor alırdınız.

-Hocam, şimdiki futbolcular transfer ücretleri ile değil bir ev, bir apartman alabiliyorlar.

Peki noluyor! Parayı gören futbolcu, şımarıyor. Hiçbiri oynayamıyor. Her işin, her ücretin, dengeli olması gerekiyor.

-Yaşamınızı Gençlerbirliği'ne adadınız.

- Doğrudur. Futbolculuk dönemimde de bu böyleydi. Kendime iyi bakardım. Zaten pek yedek kalmadım. 16 yıl boyunca banko oynadım. Kulübümü bugün olduğu gibi, o gün de çok severdim. Bakın, ilginç bir olay anlatayım.

-Lütfen?

Fenerbahçe ile İstanbul'da oynayacaktık. Maç öncesi kulübe gittim. Umumi kaptanımız Şahap Bulgurlu, o zamanlar Buğday Bankası'nda müdür muavini idi. Benim de bu bankada hesabım vardı. Şahap bey, bunu bildiği için benden borç para istedi. Deplasman masrafı için 2 bin lira gerektiğini söyledi. Ben de bunun üzerine '2 bin lira az... 10 bin lira vereyim. Ama daha sonra paramı isterim. Kimseyi tanımam, sizi tanırım. 10 bin lirayı da sizden alırım' dedim.

-Ne iyiymiş! Futbolcu, yöneticiye para veriyor. Çok ilginç. Sonra ne oldu?

O zamanlar, kulüp yöneticileri varlıklı kişilerden oluşmuyordu. Tamamına yakını değerli bürokratlardı. Görevleri, eldeki imkanlar doğrultusunda kulübü en iyi şekilde idare edebilmekti. İşte bu yüzden, Şahap bey benden para istedi. Ben de verdim. İstanbul'a bu para ile gittik ve berabere kaldık. O zamanlar kazanan takım, hasılatın yüzde 60'ını, berabere kalan ise yarısını alırdı. Biz de berabere kaldığımız için, hasılatın yarısı olan 40 bin lirayı aldık. Hatta ben, Şahap beye espri olarak, "Gördünüz mü! Benim verdiğim parayla, benim transfer ücreti çıktı" dedim.

-Gençlerbirliği için vefa, önemli bir kavramdır.

Kolej takımı gibiydik. Birlikte güler, birlikte ağlardık. Beraber yer, beraber içerdik. Herkes bize imrenirdi. Müthiş bir forma aşkımız vardı. Bu kaynaşma ve bu dayanışma, yıllarca sürdü. Başarımızın sırrı da buydu. İnancımızla, aşkımızla büyük takımlara kök söktürdük, tarihe adımızı yazdırdık. Kulübümüz ayrıca bir kültür yuvasıydı.

-Kültür yuvası?

Kadromuzda Türkiye'yi yöneten insanlar vardı. Hepsi kariyer sahibiydi. Aramızdan genel müdürler, müsteşarlar, üst düzey bürokratlar ve sanatçılar çıktı. Gençlerbirliği'nin bu yönü, ayrı bir övünç kaynağıdır. Spor ve kültür, camiamız için ayrılmaz bir bütündü.

-Sizin döneminizde, hafta sonu iki maç oynanırmış.

Tabii? Mesela Fenerbahçe ve Vefa, aynı hafta Ankara'ya gelirdi. Cumartesi günü Fenerbahçe'yle, Pazar günü Vefa'yla karşılaşırdık. O zamanki sahaları da düşünün. Çok kötüydü. Çamur deryası içinde ya da zımpara gibi sahada mücadele verirdik. Ama yine de çıkar, aslanlar gibi oynardık. Şimdiki futbolcuları anlamıyorum. Nesil mi çürük, futbolcular mı kendine bakmıyor, bilemiyorum. Bir maç oynuyorlar, 6 ay yatıyorlar.

Kaleci yalnız adamdır

-Tekrar kaleciliğe dönelim. Yaşamınızın önemli bölümü, üç direk arasında geçti.


Gençliğimde çok iyi voleybol oynardım. Bu yüzden kaleciliğe merak sardım. Ayrıca lise yıllarında kasa ve minder hareketlerini çok iyi yapardım. Haliyle belli meziyetlere kavuştum.

-Kaleci olarak ne gibi özellikleriniz vardı?

Çok iyi yer tutardım. 90 dakika boyunca gözümü kırpmadan, oyunu takip ederdim. Rakip oyuncuları da iyi tanırdım. O zamanki imkanlar nispetinde her maça gider, oyuncuların özelliklerini ezberlerdim. Kim nereye vuracak, nasıl kafaya çıkacak, topu nereye atacak, iyi bilirdim. Şimdi inanılmaz bir teknoloji var. Kalecilerin, rakip oyuncuları daha iyi tanıması gerekiyor.

-Genç kalecilere neler tavsiye edersiniz?

Kaleci, yalnız adamdır. 89 dakika boyunca 10 kurtarış yapar, son dakikada bir gol yer, ondan kötüsü olmaz. Ama bir forvet oyuncusu 10 gol kaçırır, bir tane atar, kahraman olur. Kalecilerin bu doğrultuda çok dikkatli davranması gerekiyor. En ufak hata, hüsrana yol açar. Tabelayı kaleciler belirler. Kalecinin maça çok iyi konsantre olması, tribünlere kulağını tıkaması gerekir.

-Futbolu bıraktıktan sonra teknik adamlığa başladınız. Anadolu'da çeşitli takımlarda teknik sorumlu oldunuz. Hatta Gençlerbirliği profesyonel takımında kaleci antrenörlüğü yaptınız.

Türkiye'de kaleci antrenörlüğünü bilen 5 kişi varsa, biri benim. Ama nedense son zamanlarda kimse bize şans tanımıyor. Yetiştirdiğim çok sayıda kaleci var. Hepsinin temel eğitimini ben verdim. Kaleci antrenörlüğü öyle kolay bir iş değildir. Sadece üzerine top atarak, kaleci çalıştırılmaz.

-Nasıl çalıştırılır hocam?

Kaleci önce iyi yer tutacak, pozisyonunu alacak. Sürat intikali, çabukluğu, çevikliği iyi olacak. Haliyle bu özelliklerini artırıcı çalışmalar yapacak. İyi kalecinin, ceza sahasına hakim olması gerekir. Bizdeki kaleciler, değil ceza sahasına, kale sahasına bile hakim olamıyorlar. Üstelik kaleci, önündeki 10 futbolcuyu da iyi idare edecek. Ne de olsa, geri plandan herkesi görmenin avantajını taşıyor. Arkadaşlarını uyaracak, yönlendirecek, motive edecek. Akıllı ve becerikli bir kaleci, galibiyette çok önemli rol oynar.

Her şey biter, Gençlerbirliği sevgisi bitmez

-İlginç konulara değiniyorsunuz. Hele hele ülkemizdeki kaleci krizini gördükten sonra, sözlerinizin değeri daha iyi anlaşılıyor.


İyi kaleci, büyük maçlarda belli olur. Bir kurtarış yapar, takımına puan getirir, şampiyonluk getirir. Takıma ayrı bir hava verir. Kaleci, maç içinde hiçbir zaman sabit durmamalı. Çünkü beyin ve de adale olarak, bir soğuma başlar. Bu yüzden de çok basit goller yer. Tüm bunlar doğrultusunda şunu çok net biçimde söylemek istiyorum. Türkiye'de halen iyi kaleci yok. Varsa, siz bana söyleyin.

-Belli ki bu konuda anlatacağınız çok şey var.

Kalecilik, çok büyük incelikler üzerine kuruludur. Bunu da her antrenör bilmez. Kaleci topa öyle bir tokat vurur ki, top kornere gider. Ama aynı kaleci, aynı topa, az bir açı vererek elini dokunur, top bu kez rakibin önüne düşer.

-Anlıyorum... Peki, Gençlerbirliği'nin son durumunu nasıl görüyorsunuz?

Bunca sene emek vermeme rağmen, maçlarına artık gitmiyorum.

-Niye hocam, olur mu!

5 sene önce İlhan Cavcav ile görüştüm. Kendisine ben, 'En uzun başkanlık yapan sizsiniz. En fazla forma giyen de benim. Ama siz Gençlerbirliğili olanlara kıymet vermiyorsunuz. Neden acaba?' diye sordum. O da bana 'Kulüp sizin... Hepimizin... Ne gerekiyorsa, yapayım. Hemen görev vereyim' dedi. Sonra Cem Onuk ile görüştü. Ama öyle kaldı. Kıymet verilmeyen yerde, ben bir dakika durmam. İlhan Cavcav telefonumu aldı, arayacağını söyledi, ama hala arayacak. Ben de evde torun bakıyorum.

-Bayağı dertlisiniz.

İlhan Cavcav'ın unutulmaz hizmetler yaptığını ben de biliyorum. Ama her kulüp futbolcusuna sahip çıkıyor, İlhan Cavcav çıkmıyor. Allah korusun, Gençlerbirliği kötü duruma düşse, buna en fazla yine biz üzülürüz. Çünkü ekmeğini yedik, suyunu içtik. Gençlerbirliği sayesinde tanındık. İnsan, canını vereceği kulübünden biraz olsun alaka bekliyor. Biz gerçek Gençlerliyiz. Gönül istiyor ki, camia olarak daha iyi bütünleşelim. Ama arkadaşlarımız ölüyor, bir hafta sonra haberimiz oluyor. Bizim kültürümüzde dostluk, arkadaşlık var. Her şey biter, Gençlerbirliği sevgisi bitmez.

Röportaj : Atilla Türker

Kaynak : Hürriyet Ankara Gazetesi

 DiÄŸer Röportajlar

  Takım O Av. P
1 Eyüpspor 31 43 69
2 Göztepe 31 35 63
3 Çorum FK 31 21 55
4 Sakaryaspor 31 14 54
5 Bodrumspor 31 18 52
6 Kocaelispor 31 10 52
7 Bandırmaspor 31 19 47
8 Gençlerbirliği 31 7 47
9 Boluspor 31 -4 47
10 BB Erzurumspor 31 1 41
11 Ãœmraniyespor 31 -8 37
12 Manisa FK 31 1 36
13 Keçiörengücü 31 -10 36
14 Şanlıurfaspor 31 -6 34
15 Tuzlaspor 31 -14 33
16 Adanaspor 31 -20 32
17 Altay 31 -57 15
18 Giresunspor 31 -52 7
* Takım adlarına tıklayarak takımların performans tablolarına ulaşabilirsiniz.