->"Her Yıl O Hafta" istatistiÄŸi eklendi (23.10.2008)<-     ->"Rakipler ve Belalıları" Ä°statistiÄŸi eklendi (17.10.2008)<-     ->1. Ligde yaptığımız maçlar 100dönümlerine eklendi (26.02.2008)<-     ->Hava Durumu bölümü eklendi (31.01.2008)<-     ->"Seri Sonu" istatistikleri eklendi (30.12.2007)<-     ->Yılın Futbolcusu Anketine son yedi günde aldığı oy sayısı eklendi (08.12.2007)<-     ->Okumalık bölümü arama motoruna eklendi (07.12.2007)<-
 
 

 Röportajlar

25.03.2007-Oktay Arıca

Gençlerin canlı tarihi. Oktay Arıca nam-ı diğer Paçoz Oktay

Oktay Arıca... Gençlerbirliği'nin dünü ve bugününü en iyi bilen, üç beş isimden biri... Gerçek bir tarih... Bilgisi, kültürü, deyeyimi ve dürüstlüğü ile çok saygın bir isim. Tam bir centilmen, tam bir beyfendi. Olaylara ve insanlara yaklaşımı, hep hoşgörü çerçevesi içerisinde. Kelimeleri seçerek kullanıyor. Dobra bodra konuşuyor ama kimseyi kırmıyor.

Oktay Arıca, namı-ı diğer Paçoz Oktay ile Türk futbolu ve Gençlerbirliği üzerine çok hoş bir sohbet yaptım. Buyurun okuyun. Keyif alacağınızdan eminim.

-Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

58 yıldır futbolun içindeyim. Bu sürenin 18 yılı futbolcu, 5 yılı teknik direktör, 35 yılı da yönetici olarak geçti. 46 yıldır da hiç aralıksız Gençlerbirliği'ne hizmet veriyorum.

-Futbola nasıl başladınız?

Biraz ilginç oldu. 1949 yılında Ankara Kalespor'da lisansım çıktı. Ama bu heyecan, 15 gün sürdü. Ortaokul talebesiydim ve henüz 14 yaşındaydım. Yanlış bir iş yaptığımın farkına varmamıştım. Çünkü prosedür gereği, ortaokul öğrencileri amatör kümede lisanslı olarak forma giyemezmiş. Beni sahte lisansla oynatmışlar. Beden eğitimi hocam beni uyarınca, bu maceram çabuk bitti.

-Size hala "Paçoz Oktay" derler. İlginç bir lakap!

Saçlarımın böyle dökük olduğuna bakmayın. Gençliğimde düz ve uzundu. Koşarken de dalgalanırdı. Meksikalı gibiydim. Bu yüzden arkadaşlarım bana mahallede 'Panço Oktay' derdi. Ne de olsa Panço, Meksikalı bir adı çağrıştırıyordu. Atatürk Lisesi'nde de, Aydın adından bir arkadaşım vardı. Kendisine biz 'Harward Aydın' derdik. İşte bizim bu Harward Aydın, bir gün bana, "Panço'yu biz söyleyemiyoruz. Dilimiz dönmüyor. Bundan sonra sana, Panço'nun Türkçe'sini söyleyelim. Adın Paçoz olsun" dedi. O gün, bugündür, benim adım Paçoz Oktay'dır.

Kolej takımı Hacettepe

-Hacettepe'nin, Türk futbolundaki yeri ayrıdır.

1950 yılında Ankara Atatürk Lisesi'nde öğrenciydim. Aynı yıl Hacettepe Kulübü'nün futbolcusu oldum. Hacettepe o yıllarda, Ankara'daki babaların ve kabadayıların nam saldığı bir mahalle idi. Ancak o mahallenin çocuğu olup da, üniversitede okuyan bir küçük grup, futbolu sevdirmek için el ele vermişler. Babalığı ve kabadayılığı, mahalleyi koruyan ağabeyliğe döndürmek istemişler. Bu şekilde Hacettepe'yi, 'Kolej Takımı' haline getirmişler.

-Çok ilginç... Demek Hacettepe, 'Kolej Takımı' hüviyetindeydi.

1950 ile 60'lı yılların arasında Hacettepe'de forma giyen futbolcuların pek çoğu, lise ve üniversite talebeleri idi. Mahalledeki kabadayı görünümündeki bazı çocuklar da, sporun faydalarını görerek futbolcu oldular. Bunların arasında 'Karagöz Kemal' lakaplı santrahafımız, Hacettepe için bir efsane olmuştu. Tabi ki kulübün yöneticileri de bu şekilde sınıf atladı. Mesleklerinde doruğa çıkmış bazı iş adamları, kulübü yönetiyor, tüm giderleri ceplerinden karşılıyor ve her yıl genel kurullarında alacaklarını Hacettepe'ye bağışlıyorlardı. Bu kişilerin arasında avukat Mustafa Deliveli, iş adamı Fuat Hızal ve sinema işletmecisi Abdullah Özgörür'ü sayabilirim.

-Spor, dostluk ve kardeÅŸlik iliÅŸkilerini de geliÅŸtiriyor.

Şimdi söyleyeceğim sözler, kulüp yöneticilerinin ve futbolcuların kulağına küpe olsun. 1950 ve 60'lı yıllar Hacettepe semtinde suç işleme oranlarının nerede ise sıfıra indirgendiği yıllardı. O dönemde Hacettepe'nin genel kaptanlığını yapmış olan Ankara Cumhuriyet Savcılarından rahmetli Aydın Saraçoğlu, bunu aynen bu şekilde dile getirmiştir.

-Hacettepe'de yetişen çok sayıda efsana futbolcu var.

Kesinlikle... Dr. Korkut, Dr. Vacit, Kazım, Arnavut İlhan, Arap İlhan, Sami ve Timuçin, bunlardan bazıları. Özellikle Kazım Türesin'e karşı özel bir sevgim vardır. Bana futbolu öğreten ve sevdiren kişidir.
"Görevim ömür boyu sürecek"

-Gençlerbirliği tarihinin de en önemli isimlerinden biri oldunuz.

1961 yılı Temmuz ayında Gençlerbirliği'nin Maltepe Koç öğrenci yurdundaki lokalin kapısından içeri adımımı atarak, beni resmen Gençlerli yapan sözleşmeyi imzaladım. 46 yıldır da Gençlerbirliği Kulübünün içindeyim. Tahmin ediyorum ki, bu kadar uzun süre ve devamlı Gençlerbirliği'nde görev yapan pek az sayıda insan vardır. Belki de yoktur. Futbolcu, teknik adam, yönetici, genel koordinatör, divan kurulu üyeliği, Gençlerbirliği OFTAŞ yöneticiliği gibi pek çok görevde bulundum. İnşallah ömrüm boyunca da görevim sürecek. Gençlerbirliği, yuvam, eşim, çocuklarım, torunlarım gibi benden bir parça oldu.

-Adeta canlı tarih gibisiniz.

Gençlerbirliği'nin kurucuları, öğretmen kökenli bürokratlardı. Cumhuriyetimiz ile yaşıt olan kulübümüz, her zaman için bir kültür ve ilim yuvasıdır. Büyük Atatürk'ün istediği vasıflarda sporcu yetiştiren bir yuvadır. Çok büyük sporcular, çok başarılı iş adamları, siyasetciler, bürokratlar yetiştirmiştir. Şunu da özellikle belirtmek isterim ki, beni 1961 yılında Ankara'dan ve İstanbul'dan çok sayıda kulüp istemesine karşın, kendi arzumla Gençlerbirliği'ni seçtim. Üstelik beni isteyenler arasında, Gençlerbirliği yoktu. Rahmetli Kemal Kaya, o zaman kulüp yöneticisi idi. İstediğimi, kendisine ilettim. Son derece memnun kaldı ve rekor bir transfer ücreti ile Gençlerbirliği'nin bir neferi oldum.

-İlhan Cavcav'ın en yakınındaki kişilerin başında geliyorsunuz. Hem kulüpte hem de fabrikada, İlhan Cavcav'ın sağ kolu oldunuz.

Gençlerbirliği'nde çok yönetici gördüm. Ama İlhan Cavcav'ın yeri, konumu ve hizmetleri unutulamaz. Kendisi ile birlikte çalıştığım 25 yıl içinde, yaptığı inanılmaz işlerin bizzat şahidiyim. Dikkat edin, 'yaptığımız' demiyorum, 'yaptığı' diyorum. Cavcav, Gençlerbirliği için bir şanştır. O'nu tanrı, Gençlerbirliği'nin başından eksik etmesin. Yaptıkları anlatmakla bitmez.

-Futbol, çocukluğunuzdan itibaren sizin için bir yaşam biçimi olmuş.

Atatürk Lisesi'nde talebi iken, okul ve kulüp maçları bazen aynı güne çatışırdı. Saat 10'da dış sahada okul maçı, 14'de iç sahada Hacettepe'nin lig maçını oynardım. Hatta maçtan sonra mahalemize gider ve başka bir semtin takımı ile yapılan maçın son bölümlerinde forma giyerdim. Türkiye'nin de ilk profesyonel futbolcularından biriyim. 1954'den 1967'ye kadar profesyonel olarak top koşturdum. Askere de çok geç gittim. Ankara'da askerlik yapabilmek için Muhafızgücü takımında oynamam şarttı. Bu sebeple kulübümün izni ile amatörlüğe döndüm. Yani futbola amatör olarak başladım, profesyoel olarak devam ettim, amatör olarak bitirdim.

"Şimdi 'Patates tarlası' denen 19 Mayıs bizim için, o yıllarda Wembley'den farksızdı"

-Günümüzün futbolu ile geçmişi kıyaslamanız mümkün mü?

Bugünkü futbol, daha çabuk, hareketli ve prese dayanıyor. Geçmişte biz sokak aralarında oynuyorduk. Sahalar da çok kötüydü. Öyle ki, şimdi 'patates tarlası' olarak nitelendirilen Ankara 19 Mayıs Stadı, bizim için Wembley'den farksızdı.

-Malzemeler nasıldı?

Çok kötüydü. Bakın, basit bir örnek vereyim. Kramponumuzun çivileri, ayağımızı delerdi. Ayağımız, kan çanağına dönerdi. Haliyle de çorap, ayağımıza yapışırdı. Kramponu ve çorabı çıkartmak, imkansız hale gelirdi. Zaten kimse, kendi kranponunu, kendi çıkartamazdı. Bu yüzden bir arkadaşımız karşımıza geçer, var gücüyle kranponumuzu çekerdi. Tabii biz de, can havliyle bağırırdık. Daha sonra görev değişirdi, bu kez biz çekerdik, arkadaşımız bağırırdı.

-Eskiden soyunma odaları da pek iyi değildi.

Hacettepe'de oynarken, kulübümüz 19 Mayıs Stadı'nın altındaydı. Orada soyunur ve giyinirdik. Küçücük bir odaydı. Ama ısınma tertibatı yoktu. Haliyle sıcak su akmazdı. İdmanlarımızı dış sahada çamur deryası içinde yapar, sonra da soyunma odasına giderdik. Kan ter içinde kalmışız. Adeta çamurdan adam olmuşuz. Sıcak su ile duş almamız gerekiyor ama ne mümkün. Sıcak su yok. Oda ise buz gibi. Hemen günlük kıyafetlerimizi bohça yapar, koltuğumuzun altına alır, o çamurlu halimizle Rüzgarlı Sokak'taki Hamamda güzelce yıkandıktan sonra bu kez de, çamurlu formalarımızı alır ve 19 Mayıs Stadı'nın altındaki soyunma odasına gelirdik. Gelir gelmez de ıslak formalarımızı asardık. O zamanlar idmanlar 2-3 günde bir yapılırdı. İdmana bir dahaki gelişimizde ise hafif nemli olan o formaları giyerdik. Artık yıkanmış olduğu için mi nemliydi, yoksa hiç yıkanmadığı için mi nemliydi, bilemiyorum. (Gülüyor)

-Mutlaka çok hoş anılarınız vardır.

Saymakla bitmez. Kaleci Selçuk ile ilgili bir anımı anlatayım. Güzel ve dürüst bir arkadaşımız olan Selçuk, Çankırı'dan Gençlerbirliği'ne geldi ve şivesi gereği 'Köylü Selçuk' olarak bilindi. Selçuk, Beşiktaş maçlarında Güven'den çok çekinirdi. Maç öncesi sürekli olarak, "Güven'i tutun... Güven'i tutun" diye konuşurdu. Ama Güven'i tam telafüz edemez, "Guven'i tutun" derdi. Maç başlar, yine sürekli olarak, "Guven'i tutun" diye bağırırdı. Öyle ki Guüven'i sadece bir futbolcunun tutmasınını yeterli görmez, "Başına iki kişi daha gitsin" diye bağırırdı. Ama sonrası pek iyi olmazdı. Selçuk, "Guven'i tutun" diye bağırırken ve üç kişi birden Güven'i tutarken, boşta kalan K. Ahmet, kafayla fileleri havalandırırdı. Ne o, biz Güven'i tuttuk! İyi de, Güven gol atamadı ama, K. Ahmet defalarca attı. Tabii, Selçuk için önemli olan Güven'in gol atmamasıydı. (Kahkahalar)

Röportaj : Atilla Türker

Kaynak : Hürriyet Ankara Gazetesi

 DiÄŸer Röportajlar

  Takım O Av. P
1 Eyüpspor 30 43 68
2 Göztepe 30 32 60
3 Çorum FK 30 19 52
4 Kocaelispor 30 11 52
5 Sakaryaspor 30 13 51
6 Bodrumspor 30 17 49
7 Bandırmaspor 30 19 46
8 Boluspor 30 -4 46
9 Gençlerbirliği 30 5 44
10 BB Erzurumspor 30 3 41
11 Keçiörengücü 30 -9 36
12 Şanlıurfaspor 30 -5 34
13 Ãœmraniyespor 30 -9 34
14 Manisa FK 30 -1 33
15 Tuzlaspor 30 -14 32
16 Adanaspor 30 -18 32
17 Altay 30 -55 15
18 Giresunspor 30 -49 7
* Takım adlarına tıklayarak takımların performans tablolarına ulaşabilirsiniz.