->"Her Yıl O Hafta" istatistiği eklendi (23.10.2008)<-     ->"Rakipler ve Belalıları" İstatistiği eklendi (17.10.2008)<-     ->1. Ligde yaptığımız maçlar 100dönümlerine eklendi (26.02.2008)<-     ->Hava Durumu bölümü eklendi (31.01.2008)<-     ->"Seri Sonu" istatistikleri eklendi (30.12.2007)<-     ->Yılın Futbolcusu Anketine son yedi günde aldığı oy sayısı eklendi (08.12.2007)<-     ->Okumalık bölümü arama motoruna eklendi (07.12.2007)<-
 
 

 "Ankara Rüzgarı : Gençlerbirliği Tarihi"nden ve Tanıl BORA'dan Yazıları


1941-1946: Gençlerbirliği Türkiye Şampiyonu

1941 ve 1946 yıllarının, Gençlerbirliği’nin tarihinde özel bir yeri vardır: Ankara futbolundaki üstünlüğünü o zamana dek Türkiye çapındaki müsabakalara yansıtamayan kırmızı-siyahlı takım, bu yıllarda iki kez Türkiye Futbol Birinciliğini kazanarak, kendini ülke futbol kamuoyuna kanıtlayan adımlar atmıştır.

Ankara Liginde asker-sivil ihtilâfı

Savaşın dışında durmasına rağmen 2. Dünya Savaşının etkisinin Türkiye’de ve Ankara’da hüküm sürdüğü 1941-46 dönemi, Ankara futboluna askerî takımların hükmettiği bir dönemdir.

Barışla birlikte yine Gençlerbirliği!

2. Dünya Savaşı’nın bitmesi, askerî takımlar saltanatının da bitmesi anlamına gelir ve Savaş-sonrası dönemin ilk şampiyonu, Gençlerbirliği’dir. 7’şer takımlı iki grup halinde oynanmaya başlanan 1945/46 sezonunda. Gençlerbirliği, beyaz grupta Muhafızgücü’nü averajla geçerek 1. olmasının ardından, iki grupta ilk iki sırada yer alan takımların oynadığı turnuvayı kazanarak şampiyonluğa erişir. 1945/46 şampiyonu kadro, 1950’lerin başına kadar başarıyla iş görecek ve başka şampiyonluklar da kazanacak bir iskelete dayanır. Kalede, kulübün yetiştirdiği en başarılı kalecilerden Erdal Kocaçimen vardır. Erdal Kocaçimen Gençlerbirliği’ne 1941 yılında Gazi Lisesi’nin santrforu olarak gelmiş, bir antrenmanda kaleci gecikince kaleye geçmiş, onun performansını gözleyen Orhan Şeref Apak’ın dahiyâne sezgisiyle bu mevkiye kalıcı olarak “atanmıştır”! 16 yaşında Gençlerbirliği kalesine geçen ve 1940’ların sonunda üniversite için İstanbul’a gidince Fenerbahçe’ye geçen Erdal Kocaçimen aynı zamanda “komple sporcu” türünün parlak örneklerindendir: Voleybol, basketbol, hentbol oynamaktadır, kısa ve orta mesafe koşuda Ankara ikincilikleri vardır.1 Bekler, Sait Ozan ve Rafet Olgaç, Gençlerbirliklilerin uzun yıllar unutmayacağı isimlerdir. Rafet, hırçınlığıyla meşhurdur. Sait, dönemin futbol otoritelerinden Cezmi Başar’a bakılırsa, “topa giriş şiddeti ve enerjisi” ve her iki kanatta oynayabilmesi ile beğenilmekte, buna karşılık “yerini kaybetmemesi, vuruşlarını düzeltmesi ve biraz daha temkinli, şuurlu olması” istenmektedir. (Sait Ozan’ın abisi, “Tava sapı Ziya” adıyla bilinen ünlü hakem Ziya Ozan’dı. “Tava sapı”, bir Ankaragücü-Gençlerbirliği maçında, kardeşi Sait’in ceza alanı içindeki bir müdahalesine tereddütsüz penaltı çalacak, maçtan sonra da kulüp lokaline Sait’i teselliye gelecekti!2) Haf hattında, Selim Atak ve M. Ali Par’la (ki onun yerine bazen hâlâ “Serçe Münür” oynamaktadır) beraber, artık kurumsal bir kimlik taşıyan Hasan Polat, oyuna yön vermektedir. Emektar golcü Mustafa Kökçam, son yıllarında hâlâ etkilidir. Onun yanında forvet hattında dört yeni isim vardır: Ali Anul... Top sürüşü ve süratinin yanısıra çalışkanlığı ve efendiliğiyle sevilen, bir ara takım kaptanlığını Polat kardeşlerle paylaşacak olan sağaçık Hamdi Ülger (İstanbul Hazine Avukatlığından emekli olacaktır)... Ressam olarak dünya çapında şöhrete ulaşacak olan Burhanettin Doğançay... ve yine adı hep Gençlerbirliği’yle birlikte anılacak olan, Halim Çorbalı. Halim Çorbalı, öğrencisi olduğu Mülkiye’nin takımında onu izleyen Orhan Şeref Apak’ın girişimiyle 1944 yılı sonunda Gençlerbirliği’ne alınmıştı. Gole yakın bir açık oyuncusuydu; çok hareketli ve hızlı oluşundan, Zündap Hüseyin’in deyişiyle “yandan yandan kaçışından” ötürü “Pırpır Halim” lâkabıyla anılıyordu. Yine aynı özelliğiyle ilgili, pek bilinmeyen, sadece Hasan Polat’ın telâffuz ettiği bir lâkabı daha vardı: Sıçanoviç! Cezmi Başar, istikrarlılığını ve efendiliğini takdir ettiği bu yetenekli oyuncunun eksiklerini şöyle tasvir etmiştir: “Karşısındaki hafı behemahal geçmeye çalışması, gerçi çok zaman muvaffak da oluyor amma, forvetin hızlı temposunu bozuyor gibi geliyor bana.
Bu takımın derlenip toplanmasının ardında yine Orhan Şeref Apak’ın ve onun yardımcısı olarak Ali Rıza Ertuğ ve Fevzi Magat’ın yöneticilik başarısı vardır. Gençlerbirliği’ni 1943/44’teki kötü sezonun çöküntüsünden kurtarmak için kolları sıvayan Orhan Şeref, birçok yetenekli oyuncuyu takıma kazandırmış ve bir-iki yıl içinde Ankara şampiyonluğunun yanısıra Türkiye birinciliğini kazanacak bir takım yaratmıştır. Üstadın sahadaki oyunla ve saha dışındaki organizasyonla ilgili yöneticiliği, bu yıllarda iyice gelişmiştir. Büyük bir ciddiyetle defterine her maçın kaydını tutar, tek tek oyuncularla ilgili değerlendirmelerini yazar. “Açıkları içe, hafları ileri, forvetleri hafa...” sürerek, “takımı allak bullak ederek” taktik deneyler ve buluşlar yapar. Futbolcuların şahsî meseleleriyle ilgilenir, takımı “nizam ve intizam içinde” alışverişe, yemeğe, eğlenceye, kayağa götürür; aynı zamanda gençlere medenî terbiye vermeye dönük faaliyetlerdir bunlar.

Burhanettin Doğançay, Gençlerbirliği’ne geliş hikâyesini anlatıyor: “Benim iki büyük aşkım oldu. Bir tanesi resim, babamdan dolayı, diğeri de spor... Mektebin bahçesinde, mahallede, tenis topu kadar topla, akşam sabah futbol oynar, patlamış su borularından su içerdik. 1. Ortaokula gidiyordum. Sonra lisede, Atatürk Lisesinde, Ankara Erkek Lisesi, okul takımında oynadık. Selahattin Malkoç vardı, sonra Fenerbahçe'de oynadı, onla beraber oynadık. O lise Gençlerbirliği'ne çok oyuncu yetiştirmiştir. Derken Ankara Hukuk'ta okurken Ankara Üniversitesi takımı kaptanıydım ben. O zaman Ankara'da belki otuz tane takım vardı. Belki yirmi tane askeri takım vardı. Ama esasında Ankara'da üç tane takım vardı benim gördüğüm: Demirspor, Ankaragücü, Gençlerbirliği. Fakat takımlar bu kadar çoğalınca... Antrenman yapacak saha bulamazsınız. Sahayı dörde bölersiniz, bir tarafında siz idman yaparsınız, bir tarafından Muhafızgücü, bir tarafında bilmemnegücü... Liseden sonra... gönlümüz tabii hep Gençlerbirliği'nde... Turhan Ogan benim çok yakınımdı, aynı mahalleden ve üniversiteden. Turhan Ogan okulda da benden daha evvel, Orhan Şeref'e yakın, Gençlerbirliği'ne daha yakın, Keşfi'nin (Tarlan) çok iyi arkadaşı, kulübe gidip geliyor... İllâ, dedi, seni Gençlerbirliği'ne alalım. Bir antrenmana gittim, hiç unutmam, ama antrenmanda belki 20-30 kişi var. Kim kime dum duma. Bir tek top, o da arızalı! Hasan [Polat] da o zaman asker galiba, o olmayınca antrenör de yok. Fena da oynamadım o antrenmanda ama hiçkimse bana mısın demedi. Onun üzerine... Havagücü diye yeni bir takım kuruldu o aralar, sivil Havagücü ama. Etimesgut'ta falan. Önüne gelen kulüp kuruyor zaten. Toprakspor kuruldu, arkasında Toprak Ofisi. Stadyum takımı kuruldu mesela. Ayhan Şarman falan oradan bize geldi. Bu sivil Havagücü'nü kuranlar geldiler. Bana herşeyi vaadettiler, iş kuralım, işe alalım, dediler... Sanki milli takımın asıymışım gibi muamele. Ayakkabılar alındı falan. Orada oynamaya başladım. Tabii bu bizim Turhan'a ve avanesine çok aksi tesir yapmış, ‘Burhan'ı nasıl kaçırdık’ falan... Turhan geldi, ‘ayıp ettin’ falan dedi, ben dedim ki antrenmana gittim, kimse yüzümüze bakmadı. Orhan Şeref de benim maçları takip ediyor, ‘Burhan'ı muhakkak almamız lazım’ diyor. O zaman da Gençlerbirliği çok kötü durumda, Maskespor'dan 8 tane filan yiyor. Sonra işte Orhan Şeref ve Turhan'ın gayretiyle Gençlerbirliği'ne geldim ben.3 Burhanettin Doğançay, Gençlerbirliği’nde asist özelliğiyle yıldızlaşacaktır. Kaleciyle karşı karşıya kaldığında bile pas verişiyle bilinecek, hatta takım arkadaşları "yahu biraz da kendin için oyna" diye takılacaklardır kendisine. Zaaflarını ise yine Cezmi Başar’dan aktaralım: “İstediği ve arzulu olduğu zaman birinci sınıf futbolcu. Sinirlerine gem vuramadığı zaman ise üçüncü sınıf topçu. Çok zaman yanındakilere ve rakip oyunculara söylenmekten, güzel futbolunu berbat ediyor. Bir iç muhacime lâzım gelen çeşitli vasıfları kendinde meczetmiş bulunan bu genç çenesinden ziyade ayaklarına kuvvet verdiği gün değerini çok artırabilir.

Doğançay, Gençlerbirliği’nin o yıllardaki ortamını şöyle tasvir ediyor: “Aile gibiydi, üniversite takımı denirdi Gençlerbirliği'ne. Büyük bir bağlılık vardı. Hiçbir menfaat yok. Kulüp çok fakir. Bazen antrenmanlara çıkan top yoktu, zor bulunurdu. Haftada bir gün, çarşamba günleri antrenman yapılırdı. Ben bazen Demirspor'la, şunla bunla antrenmana çıkardım başka günler de, formumu korumak için. Ayakkabıyı eve götürürsün, domuz yağıyla yağlarsın. Antrenör yok. Hasan [Polat] hem oynuyor hem antrenörlük yapıyor. Hasan her zaman yoktu, olmadığı zaman da Ali Polat... Orhan Şeref ancak çift kale oynanırken müdahale eder, bakar, takımı yapar. Düşünün, malzemeci Tavukçu Hüseyin bazen masaj yapar! Eğer o takım iyi bir antrenörün elinde haftada 3-4 gün antrenman yaparak çalışsaydı...neler olmazdı!

1941 “Türkiye futbol birincisi” Gençlerbirliği

O yıllarda Ankara futbolunun tartışmasız en sükseli takımı olan Gençlerbirliği, Türkiye şampiyonalarında pek varlık gösterememektedir. 1937’den itibaren İstanbul, Ankara, İzmir liglerinin en başarılı takımlarının katılımıyla oynanan Millî Küme maçlarına birçok kez katılmış ama hep sonlarda yer almıştır. Öte yandan, kıt imkânlarla gidilen deplasman maçları, Gençlerbirliği’nin “kolejli” ve “efendi” kimliğinin teyidi oluyordu. Yine Doğançay’ın tanıklığına başvuralım: “Kulübün biraz parası olduğu zaman yataklıyla gidilirdi. Öbür türlü, otobüsle. Yataklıda görevliler inanmazdı bizim futbolcu olduğumuza. Çünkü Fenerbahçe, Galatasaray da gidiyor yataklıyla, yapmadıkları kalmıyor; biz ise gayet efendi.

Ankara şampiyonu olarak katıldığı 1941 Millî Küme maçlarında da, o zamana kadar aldığı en başarısız sonucu alarak 10., yani sonuncu olmuştu Gençlerbirliği. Dolayısıyla, Türkiye Futbol Birinciliği turnuvası başlarken kimse onlara şans tanımıyordu.

Türkiye Futbol Birinciliği statüsü, bugünkü Türkiye Kupası’na benzetilebilir. Ankara, İstanbul, İzmir’in yanısıra birkaç ilin yerel şampiyonlarının katılımıyla elemeli usulle oynanan Birincilik ilkin 1924 ve 1927’de, sonra 1932-35 arasında oynanmış, uzun bir aradan sonra 1940’tan itibaren kesintisiz sürdürülmüştü.4 Millî Kümedeki İstanbul egemenliği bu şampiyonada biraz olsun kırılabiliyordu: 1941’e dek Birinciliği Fenerbahçe ‘(2 kez), Beşiktaş, İstanbulspor’un yanısıra Harbiye, Muhafızgücü ve Eskişehir Demirspor kazanmışlardı.

1941 Türkiye Futbol Birinciliği, Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir, Balıkesir, Samsun, Seyhan bölge birincilerinin katılımıyla, Temmuz ayında Ankara 19 Mayıs Stadında oynandı. Ankara şampiyonu Gençlerbirliği’nin ilk turdaki rakibi, Kocaeli bölge birincisi Gölcük Deniz Fabrikaları Spor Gücü’ydü. Kırmızı-siyahlılar bu maça cezalı iki defans oyuncusu Mehmet Güngör ve Ahmet Erol’dan mahrum çıktılar. Buna karşılık, memleketi Trabzon’da askerliğini yapmakta olan Hasan Polat bu şampiyona için özel izin alarak takıma katılması, müthiş bir moral katkıydı. Maçı Hasan Polat (2), Mustafa (2), Halit (penaltıdan) golleriyle 5-0 kazandılar; Hasan Polat bir de penaltı kaçırdı. İkinci turda rakip İzmir bölge birincisi Altay’dı. Gençlerbirliği, 3. dakikada mağlup duruma düşmesine rağmen bu maçı da “beşleyerek” kazandı: 5-1. Goller Mustafa (3), Ömer, Ali’dendi.

İlk kez Türkiye Birinciliği finaline kalmanın heyecanını yaşayan Gençlerbirliği, ezici üstünlükte bir Beşiktaş’ın karşısına çıkıyordu. Gençler’in sonuncu olduğu Millî Küme maçlarında, İstanbul şampiyonu olurken de hiç yenilmeyen Beşiktaş 18 maçın 14’ünü kazanarak namağlup birinci olmuştu. Mehmet Ali- Hüsnü, Yavuz – Hüseyin Halil, Rıfat – Şükrü, Şeref, İbrahim, Hakkı, Şakir’le beş sezon üstüste İstanbul şampiyonu olan kadro, Beşiktaş’ın tarihindeki efsane onbirlerden biri idi.

15 Temmuz’daki finale Gençlerbirliği şu tertiple çıktı: Rahim Kotan - Ahmet Erol, Büyük Ali - Selim Atak, Halit Şahin, Keşfi Tarlan - Ömer Göker, Hasan Polat, Ali Polat, Mustafa Kökçam, Büyük Mustafa. Ve Gençlerbirliği kudretli ve kibirli rakibine teslim olmak için çıkmıyordu sahaya. Takımın kaptanı ve saha içindaki fiilî teknik direktörü Hasan Polat, arkadaşlarını nasıl motive ettiğini yıllar sonra şöyle anlatıyor: “Ben bizim takımda benim gıyabımda santrhaf oynayan çocuğu yine yerinde bıraktım, Halit [Şahin] diye bir çocuktu. O santrhaf oynasın, ben forvet oynarım, dedim. Küçük Mustafa [Kökçam] vardı, Allah rahmet eylesin, çok çok iyi oyuncuydu, çok efendiydi. Ben maçtan evvel soyunma odasında onlara bir telkinde bulundum: Beşiktaş şimdi dedim, sahaya o 52 maçın galibi havasında girecek, kendilerini çok yüksek görecekler, bize fazla önem vermeyecekler. Biz bu atmosferden istifa edip ilk 15-20 dakikada bunlara yükleneceğiz...

Nitekim Gençlerbirliği oyuna, zamanın basınının diliyle “çok sıkı inkişaf eden akınlarla” başladı 6. dakikada Küçük Mustafa (Kökçam), 17. dakikada 25 metreden serbest vuruştan Küçük Ali, 27. dakikada Halit ve Ömer’in geliştirdiği ani bir konttatakta yine Küçük Mustafa... ilk yarım saat dolarken skor tabelasında “Gençlerbirliği: 3 – Beşiktaş: 0” yazıyordu! Bu destan-maçın maçın akışını yine zamanın basınından aktaralım: “Gençlerbirliği akınlarını mütemadiyen açıklar vasıtasile yapıyordu. Bu tarz Beşiktaş müdafaasının vazifesini güçleştirmekte ve binnetice müdafaaya yardım etmeğe mecbur olan muavin hattının yardımından mahrum hücumlar müessiriyetini kaybediyor ve netice alınmasına mani oluyordu. Yirminci dakikaya kadar Gençlerbirliği muavin ve muhacimlerinin açıklarına attıkları uzun paslar Beşiktaş muavin hattını hayli yormuş ve müdafaayı da çok efor sarfetmek mecburiyeti karşısında bırakmıştı. (...) Yanaşık bir vaziyette oynayan Gençlerbirliği muavin ve müdafileri Beşiktaş hücumlarını durdurmakta zorluk çekmiyorlardı. Beşiktaş muhacimlerinin merkezden ve kısa paslı oyun sistemleri Gençler’in müdafaasını aşamıyordu. Bu hal Beşiktaşlıları çok yorulmağa ve mücadeleye mecbur ediyordu.5

Bu beklenmedik mağlubiyet durumu Beşiktaşlıları sinirlendirdi. 3. gole ofsayt itirazında bulundular. Arkasından iyice yüklendiler, ilk yarının sonlarında bir penaltı kazandılar. “Baba Hakkı”nın vuruşunu kaleci Rahim Kotan kurtarınca iyice “asabileştiler”. Hasan Polat’tan ikinci devre taktiğini dinleyelim: “İkinci devrede ben defansa çekildim. Defansa yardımcı oldum yani. Mütecaviz oyunu, hücum oyununu bıraktım, çünkü gol yememek lazımdı. İkinci devreye çıkarken dedim ki, bunlar 10-15 dakika içinde bize gol atamazlarsa demoralize olurlar. Hakikaten de dediğim çıktı.” Gazete yorumları da şuursuzca saldıran bir Beşiktaş ve sükûnetle direnen bir Gençlerbirliği resmi çiziyor: “İkinci devre başladığı zaman Beşiktaş çok canlı, fakat şuursuz oynuyordu. (...) Onbeşinci dakikadan sonra müsabaka asabi bir cereyan almıştı. Beşiktaşlılar hırçın ve sert oynuyorlar, buna mukabil Gençlerbirliği sakin, düzgün ve üstün bir oyun gösteriyordu. Gençler’in üstün oyunları her an semere verebilecek vaziyetler ihdas ediyor ise de Beşiktaşlıların sert çıkışları netice alınmasına mani oluyordu.” Nitekim 70. dakikada Hasan Polat 4. golü atarak maçı tamamen koparttı: “Sonunda artık ben anladım ki onlar çözüldüler, tekrar forvete çıktım, bir dördüncü golü de ben attım” diye hatırlıyor. Bunun üzerine Beşiktaşlıların asabiyeti saldırganlığa dönüştü. “Baba Hakkı”nın sahada Ahmet Erol'u kovalıyor, “Halil’in etrafa saldırmasıyla” oyun beş dakika duruyordu. Beşiktaşlıların mağlubiyeti hazmedemeyen bu saldırganlıkları, Ankara Valisi ve aynı zamanda Gençlerbirliği'nin “hâmi reisi” olan Nevzat Tandoğan’ı çok kızdıracak, otoriterliğiyle ünlü vali, o hiddetle “Bir daha ben vali olduğum müddetçe Beşiktaş Ankara'ya gelemez” diye parlayacaktı, bir an!... Hasan Polat takımına hâkimdi: “Beşiktaşlılar bize tecavüz ettiler, bazı futbolcularımızı sahada kovalamaya kalktılar. Çok olaylar oldu. Ben arkadaşlara ‘sakın mukabele etmeyin, bunlar maçı tadil etmek isiyorlar, maksatları budur, biz bu skoru muhafaza edelim’ dedim. Nitekim Gençlerbirliği oyuncuları bu dediklerimizi yerine getirdi.” Yine de 78’de Beşiktaş’tan Halil’in yanısıra, Gençlerbirliği’nden Küçük Mustafa ihraç edildiler. Sonra Beşiktaş’tan Şükrü [Gülesin] de oyundan atıldı. 5. golü atmaya çalışırken rakibiyle çarpışan Küçük Ali’nin oyundan çıkmasıyla takımlar 9’ar kişi kalmış oldu. Son dakikalarda Beşiktaş bir penaltıyla tek sayısını yaptı... ve maçın bitiş düdüğü Gençlerbirliği’nin Türkiye futbol birinciliğini ilan etti! Maçın basındaki nihâî yorumu şöyleydi: “Bugünkü maçta Gençlerbirliği çok sakin ve üstün bir oyun gösterdi. Buna mukabil Beşiktaşlılar asabî ve bozuk oynadılar. Gençlerbirliği Türkiye şampiyonluğu unvanını tam manasile ve alnının teri ile hak etti.

Bu heyecanlı maç kuşkusuz Gençlerbirliği’nin tarihindeki en önemli ve gurur verici maçlardan ve bu şampiyonluk da en değerli başarılardandır.

1946 Türkiye futbol birincisi Gençlerbirliği

1946’da, yine Maarif Kupası adıyla bu kez sadece 6 takımın katılımıyla düzenlenen Millî Küme klasmanında Gençlerbirliği yine sonuncuydu. Ve Türkiye futbol birinciliği yine Gençlerbirliği’nin oldu!

Tek devreli lig usülü oynanan Türkiye Futbol Birinciliği finallerindeki ilk rakip Beşiktaş’tır. Gençlerbirliği Beşiktaş’ı 2-1 yener. Eskişehir Demirspor’la oynanan ikinci maç, final hüviyetindedir. Gençlerbirliği bu maça şu kadroyla çıkar: Erdal Kocaçimen, Sait Ozan, Rafet Olgaç, Mehmet Ali, Selim Atak, Hasan Polat, Hamdi Ülgen, Ali Anul, Mustafa Kökçam, İzzet. Maçın akışını dönemin basınından aktaralım: “Dün 19 Mayıs Stadyumunda Türkiye Futbol Birincilikleri son karşılaşmaları yapıldı. Bu maçlarda sayın Başbakanımız Saraçoğlu, Çalışma Bakanı Dr. Sadi Irmak ile İstanbul milletvekili Ali Râna Tarhan ile bazı milletvekilleri hazır bulunuyordu. (...) Bir saat gecikmeden sonra şampiyonluğu tayin edecek Gençlerbirliği Demirspor karşılaşması sabırsızlıkla bekleniyordu. Takımlar on dakika gecikmeden sonra taraftarlarının alkışları arasında sahaya çıktılar. Her iki takımın forması kırmız olduğundan Gençlerbirliği mavi beyaz forma giymişti. Galip takımdan bilhassa Hasan, Erdal, M. Ali ve Hamdi iyi oynadılar. 2-0 mağlup vaziyetten sonra beraberliğe ulaşan Demirsporluların temiz ve süratli oyunları seyirciler üzerinde çok iyi bir tesir bıraktı.6 İlk devre 2-2 sonuçlanır, ikinci devre oyuna ağırlığını koyan Gençlerbirliği maçı 4-2 kazanır. Şampiyonluk kupasını, Başbakan Saracoğlu verir.

Takımın aslarından Burhanettin Doğançay, bu şampiyonluk maçı oynanırken hasta yatağındaydı: “Şampiyon kadrodayım ama şampiyonluk maçında yoktum. O maçtan evvelki hafta antrenmanda hava sıcak, çıplak oynadım, eve geldim, muazzam bir ateş. Maç pazar günü. Ateş, 40. Orhan Şeref zavallı, deliye döndü, hergün geliyor, ben feci haldeyim. Sonradan çıktı ki, sıtmaymış. Orhan Şeref geliyor, gidiyor. Orhan Şeref'in ikna kabiliyeti korkunçtu. Beni bir Avusturya takımıyla yapılan maçta oynattı, o sabah dişim çekillmişti, kan geliyordu ağzımdan, ona rağmen oynattı beni.” Ama bu sefer Doğançay, Orhan Şeref Apak’ın ikna kabiliyetiyle bile yatağından kalkamayacak kadar hastadır. Onun yerine emektar Serçe Münür çıkar sahaya. Şampiyonluğu kazanan kadro maçtan sonra Doğançay’ın evine “geçmiş olsun”a koşar. Kulübün şampiyonluk mükâfatı da o devrin ve Gençlerbirliği’nin tevazu ölçülerini yansıtır: Birer siyah-beyaz kravat!

Gençlerbirliği, 1944’ten itibaren millî küme şampiyonu ile Türkiye birincisi arasında oynanan Başbakanlık Kupası maçını ise Fenerbahçe’ye 4-0 yenilerek kaybetmiştir.

Kaynaklar :
1 Aylık Spor Ansiklopedisi, Mart 1947, s. 253-54.
2 Rahmi Mağat’la görüşmeden, 10.5.1999.
3 Burhanettin Doğançay’la görüşmeden, 15.3.2000.
4 Türkiye Futbol Tarihi –1. cilt, Türkiye Futbol Federasyonu Yayınları, Ankara 1992, s. 134.
5 Beden Terbiyesi ve Spor, Ağustos 1941, s. 29-36.
6 Ulus, 29 Mayıs 1946.

Hazırlayan : Tanıl BORA

Kaynak : "Ankara Rüzgarı : Gençlerbirliği Spor Kulübü Tarihi" Kitabı

 Diğer Yazılar

  Takım O Av. P
1 Eyüpspor 33 42 72
2 Göztepe 33 40 69
3 Sakaryaspor 33 13 57
4 Bodrumspor 33 21 56
5 Çorum FK 33 20 56
6 Kocaelispor 33 9 55
7 Bandırmaspor 33 18 50
8 Gençlerbirliği 33 6 50
9 Boluspor 33 -3 50
10 BB Erzurumspor 33 0 44
11 Manisa FK 33 2 40
12 Ümraniyespor 33 -8 40
13 Keçiörengücü 33 -9 39
14 Tuzlaspor 33 -12 37
15 Adanaspor 33 -18 36
16 Şanlıurfaspor 33 -8 35
17 Altay 33 -61 15
18 Giresunspor 33 -54 7
* Takım adlarına tıklayarak takımların performans tablolarına ulaşabilirsiniz.