->"Her Yıl O Hafta" istatistiği eklendi (23.10.2008)<-     ->"Rakipler ve Belalıları" İstatistiği eklendi (17.10.2008)<-     ->1. Ligde yaptığımız maçlar 100dönümlerine eklendi (26.02.2008)<-     ->Hava Durumu bölümü eklendi (31.01.2008)<-     ->"Seri Sonu" istatistikleri eklendi (30.12.2007)<-     ->Yılın Futbolcusu Anketine son yedi günde aldığı oy sayısı eklendi (08.12.2007)<-     ->Okumalık bölümü arama motoruna eklendi (07.12.2007)<-
 
 

 "Ankara Rüzgarı : Gençlerbirliği Tarihi"nden ve Tanıl BORA'dan Yazıları


ORHAN ŞEREF APAK - Başlıbaşına Bir "Müessese"

Gençlerbirliği'nin bir özelliği de, kuşkusuz, "futbol yöneticisi" yetiştiren bir kaynak olmasıdır. Nitekim derginin ilk sayısında konu ettiğimiz Hasan Polat, futbolculuğu yanında yöneticiliği ile de Türkiye'de spor tarihinde yerini almış bir şahsiyetti, örneğin. "Futbol yöneticiliği" ve Gençlerbirliği deyince akla gelecek bir büyük isim, kuşkusuz, Orhan Şeref Apak'tır. Memleket futbolunun gelişmesinde unutulmaz katkıları olan bu ismin Gençlerbirliği ile özdeşleşmiş olması, bizim için büyük bir gururdur.

Gençlerbirliği tarihinin unutulmaz şahsiyetlerinden biri olan Orhan Şeref Apak, 1930'lardan 1960'lara kadar uzanan geniş bir zaman kesitinde, aralıklarla, Gençlerbirliği'nin idarî ve teknik yöneticiliğini yapmış; rahatlıkla söylenebilir ki, kulübün yapısını, karakterini, "huyunu" biçimlendiren izler bırakmıştır. Bunun yanında Türkiye'de futbol organizasyonunun öncülerinden biridir. Birkaç kez ve uzun sürelerle Futbol Federasyonu başkanlığı yapmıştı: 1952-1954'te, 1957-1958'de ve 1961-1970'te. Türkiye'de Millî Ligin ve 2. liglerin kurucusudur.

Futbol dünyasına girişi

1906 doğumlu olan Orhan Şeref Apak, çok kısa bir süre futbol oynadı. İstanbul'da Süleymaniye kulübünün kadrosunda yer aldı; Orhan Öktem "Büyük Orhan", o da "Küçük Orhan"dı. Ancak sakatlandı ve futbolu bırakmak zorunda kaldı. Fakat idareci olarak futbol dünyasının içinde kaldı. Daha 19 yaşındayken idareciliğe soyunmuş, İstanbul karmasını turneye götürmüştü. Varlıklı bir aileye mensup değildi. Memuriyet bulmak için Ankara'ya geldi. Protokol İşleri Daire Başkanlığına kadar yükseleceği Dışişleri Bakanlığına girdi. Ankara Altınordusu, Ankaraspor, Çankaya gibi takımlarda idarecilik yaparak "hevesini almaya" çalıştı. Bu kulüplerin yanında, esas Gençlerbirliği onun ilgisini çekiyordu. 1936 Galatasaray kongresinde çıkan anlaşmazlık üzerine kurulan Güneşspor'un Ankara şubesini üstlendi, hatta 1938'e dek genel kaptanlık yaptı. Ancak bu angajman uzun ömürlü olmadı. Apak, 1938'den itibaren ilgisini ve mesaisini tamamen Gençlerbirliği'ne verdi.

Umumî Kaptan, Başkan

1940'lar boyunca, Orhan Şeref Apak Gençlerbirliği'nin kâh resmen kâh fiilen Umumî Kaptanı idi. Oyuncuların bütün meseleleriyle ilgileniyor, okul ve iş sorunlarını çözüyordu. Münif Kemal Ak gibi karizmatik ve etkili bir başkanın bırakmasının ardından yaşanabilecek yönetim bunalımlarının aşılmasında, onun dirayetli çizgisinin payı mutlaka büyüktü. Memur maaşından artırdığı küçük paralarla, çevreden bulduğu desteklerle oyunculara harçlık veriyor, ihtiyacı olanlara destek oluyor, onları motive ediyordu. Ankara futbolunun "duayeni" olarak anılan Avni Bulduk, kendisinin Orhan Şeref'in "cebinde büyüdüğünü" söyler: "Ondan kopya aldım ben herşeyi."

Futbolcuların her türlü meselesiyle ilgilenmek yanında, onlar üzerinde "terbiyevî" bir rol oynamayı da önemsiyordu Orhan Şeref Apak. Takımı "nizam ve intizam içinde" alışverişe, yemeğe, eğlenceye, kayağa götürüyor; gençlere "medenî terbiye vermeye" dönük faaliyetlere vakit ayırıyordu. Sporcularının "oturup kalkmayı bilmesini", "efendi gibi" davranmasını istiyordu. Gençlerbirliği'nin "kolej takımı" olarak bilinmesinde, centilmenliğiyle nam salmasında, Orhan Şeref Apak'ın "okul müdürü" üslûbunu hatırlatan yöneticiliğinin payı gözardı edilemez. Bu yaklaşım, dönemin Gençlerbirliği'ne ve "Gençlerbirliği yöneticisi"nde aranan özelliklere damgasını vurmuştur.
Orhan Şeref Apak, 1949-50 döneminde Gençlerbirliği Başkanlığını üstlenecek kadar özdeşlemişti artık camia ile.

Apak'ın tebessümle hatırlanan bir özelliği, ziyadesiyle tutumlu oluşudur. "Haftaymdaki limonun parasının zor denkleştirildiği" zamanlarda kulübü ayakta tutmaya çalışıyordu, O. 1960'ların başının parlak oyuncularından, sonranın büyükelçisi Tugay Özçeri'nin sözleriyle: "Orhan Şeref az para verirdi, ama neye para verdiğini de bilirdi."

Teknik dehâ

Onun bir başka özelliği, "futboldan çok iyi anlayan" bir yönetici olmasıydı. Sahadaki oyuna, oyunculara sıradan bir seyirci gözüyle değil, bir teknik direktör gözüyle bakmayı biliyordu. Büyük bir ciddiyetle defterine her maçın kaydını tutar, tek tek oyuncularla ilgili değerlendirmelerini yazardı. "Açıkları içe, hafları ileri, forvetleri hafa..." sürerek, "takımı allak bullak ederek" taktik deneyler ve buluşlar yapardı.

Birçok başarılı futbolcudaki cevheri ilk Orhan Şeref'in keşfettiğine dair hoş hikâyeler var. Örneğin eski zamanların hiç unutulmayan futbolcularından Keşfi Tarlan'ın keşfi… Veli Necdet Arığ şöyle anlatmıştı: "Çankaya kulubünde Kolera Selahattin denilen ünlü bir yönetici vardı. Tek adam durumunda idi orada. Çankaya ile Gençlerbirliği arasındaki müsabakanın bir ya da iki ay öncesinde Kolera Selahattin Gençlerbirliği'nden Dolmuşçu Cevdet diye bir futbolcuyu kadrosuna almak istedi, ona karşılık olarak da zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek tipte bir futbolcu teklif etti. Orhan Şeref Apak futbolcudan anlıyordu, buna hayır demedi! Dolmuşçu Cevdet kağnı arabası gibi ağırdı, öbürü biraz zayıftı ama tekniği yüksekti. İki ay sonra yapılan müsabakada Gençlerbirliği, Orhan Şeref Apak'ın Çankaya kulübünden aldığı o çelimsiz futbolcuya yer verdi. İkinci yarının ortalarına kadar Çankaya 2-1 öndeydi. Fakat müsabakanın sonlarına doğru, Kolera Selahattin'in çelimsiz diye Gençlerbirliği'ne adeta kovarcasına verdiği o futbolcu, Keşfi Tarlan, sırt sırta attığı iki golle Gençlerbirliği'nin maçı kazanmasını sağladı!"

İlerki yıllarda Fenerbahçe ve millî takımın da kalesini koruyan Erdal Kocaçimen'in kalecilik cevherini de Orhan Şeref farketmişti. Gençlerbirliği'ne 1941 yılında Gazi Lisesi'nin santrforu olarak gelen Erdal, bir antrenmanda kaleci gecikince kaleye geçmiş, onun performansını gözleyen Orhan Şeref Apak'ın "talimatıyla" bu mevkide kalıcı olmuştu.

Halim Çorbalı, Burhanettin Doğançay gibi Gençlerbirliği'nin demirbaşı olmuş birçok değerli futbolcu, onları bizzat izleyen Orhan Şeref Apak'ın girişimiyle kırmızı-siyaha kazandırılmışlardır.

1943/44 döneminde bir çöküntüye giren Gençlerbirliği'ni toparlamakta gösterdiği başarı, Orhan Şeref Apak'ın idarî ve teknik yöneticiliğinin doruk anlarındandır. Birçok yetenekli oyuncuyu kulübe kazandırmış ve bir-iki yıl içinde Ankara şampiyonluğunun yanısıra Türkiye birinciliğini de elde edecek bir takım yaratmıştır.

Üstadın gerek "tutumluluğu" gerek "futboldan ve futbolculdan anlama" meziyeti, İlhan Cavcav'ı düşündürmüyor mu size de? Gençlerbirliği yöneticilerinin "tarihsel mayasında" olan bazı özellikler var, sanki!

Hasan Polat- Orhan Şeref Apak rekabeti

Derginin ilk sayısında, Gençlerbirliği tarihinin iki büyük isminin, Hasan Polat ve Orhan Şeref Apak'ın rekabetinden söz etmiştik. Bu yazıda da aynı rekabeti, 1940'lar ve 1950'lerin ünlü bir Gençlerbirliği futbolcusundan, bugün dünyaca bilinen bir ressam olan Burhanettin Doğançay'ın sözlerinden akaralım:

"Orhan Şeref'la Hasan Polat arasındaki gerilim, biraz ego meselesi. Hasan Polat o zaman aynı zamanda stadyum müdürü, takımın antrenörlüğünü de o yapıyor. Orhan Şeref de tam otorite. Milli takımı seçiyor, milli takım oyuncularını basıyor falan, poker oynarken çocuklar. Mesela bir defasında önemli bir şey oldu. Orhan Şeref genel kaptan olarak takımı söylemeden kimse soyunmazdı. Otorite meselesi. Bir gün, külüstür bir takımla oynuyoruz, yüzde yüz yeneceğimiz bir takım. Aşağıya inildi. Hasan Polat soyundu. O soyununca birkaç kişi daha soyundu. Ben, huyunu bildiğim için Orhan Şeref'in, hiç kıpırdamadım. Orhan Şeref girecek, 'takımı okuyorum' diyecek... Bir girdi, baktı, Hasan soyunmuş. Bir şey yapmadı. 'Takımı okuyorum' dedi, başladı okumaya: 'Erdal, Sait, Refet, Mehmet Ali...' sonra 'Münir' dedi Hasan'ın yerine. Tabii herkes donakaldı. Hasan sordu, 'neden oynamıyorum?' dedi. 'Cevap vermek mecburiyetinde değilim' dedi Orhan Şeref, 'oynamıyorsun' dedi, 'o kadar'. Tabii takımda bir ikilik oldu, oynayanlar-oynamayanlar hikâyesi. Orhan Şeref, hiç kimseden korkusu olmayan bir insandı. Münir soyundu. Ama takımda bir kısım, Hasan'ın kardeşi Ali tabii otomatikman, galiba Mehmet Ali, 4-5 kişi daha, 'oynamayız' dediler... Orhan Şeref dedi ki, 'oynamıyorsanız' dedi, 'hakeme söylerim, takım çıkmaz, sıfır puan alır; ama farklı yeneceğiz, takım milli kümeye girecek, böyle yaparsanız takım milli kümeye de giremez' dedi. Onun üzerine ben -aslında karışmam böyle şeylere, politikaya- dedim ki, 'bu takım ne Orhan Şeref beyin, ne Hasan'ın' dedim, 'ben oynayacağım' dedim. Hamdi, Necdet falan da arkamdan geldiler, çıktık biz, Ali oynamayınca ben santrfor oynadım, 9-0 yendik, ya da 8-0, öyle bir şey. Hakikaten de milli kümeye girdi takım. Milli kümeye girmeden evvel iki tane zorlu maç vardı. Hasan'ı yine oynatmadı Orhan Şeref. Milli küme başlayınca geldi okudu takımı, Hasan Polat yine takımda. İşte o sene galiba Türkiye şampiyonu olduk. Hasan da nihayet Gençler'e kendini vermiş bir insandı, medeni bir insan, çok medeni. 'Oynamayacağım' deyip, çeker gidebilirdi. Öyle yapmadı. Bekledi."

Orhan Şeref Apak, 1950'lerin başında, Hasan Polat'la rekabete girdiği tartışmalı kongreden sonra bir müddet kulüpte aktif görevlerden uzaklaştı. O dönemde Futbol Federasyonu Başkanı oldu. Ancak nasıl Hasan Polat "Gençler'e kendini vermiş bir insan"sa, Apak da öyleydi; Gençlerbirliği'nden gözünü hiç ayırmadı.

1960/61 Dönemi Başkanlığı

27 Mayıs 1960 askerî müdahalesi döneminde, kulüp başkanı Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur da görevden alınınca, Orhan Şeref Apak Gençlerbirliği Başkanlığını yeniden emanet aldı.

Kısa ama çok etkili bir başkanlık dönemi oldu bu. Yeni kurulan Millî Lig'e katılmayı başaracak ve 1960'lar boyunca bu ligi taşıyacak olan kadronun temellerini attı. Bu oyunculara göre tasarlanan, kontratağa önem veren oyun stilinin başmimarının da Orhan Şeref Apak olduğu söylenebilir. Teknik direkötr olarak bu stilin uygulanmasını sağlayan ve onu geliştiren ise, Yüksel Doğanay olmuştur.

Gençlerbirliği'ni sadece "yaşatmak" değil, "iddialı" kılmak istiyordu, Orhan Şeref. 5 Mart 1961'de İstanbul'da oynanan Fenerbahçe maçındaki iddialaşmasını, dönemi yaşayanlar unutmuyorlar. Bu maç, kulübün İstanbullu "büyükler" karşısındaki "direniş tarihinde" ayrı bir yere sahiptir. "Rozet maçı" olarak ünlenmiş maçtır bu. Orhan Şeref Apak, Fenerbahçe Başkanı Fikret Arıcan'a karşı "Fenerbahçe'yi burada yeneceğiz" iddiasını ortaya atmıştır: "Onlar yenerse ben bir sene boyunca Fenerbahçe rozeti takacağım. Yenersek de Fenerbahçe kulübü başkanı bir sene boyunca Gençlerbirliği rozeti taksın!" Orhan Şeref Apak hem takımına güveniyordur gerçekten, hem de dönemin tanıklarının hatırladığına göre gözü maçın hâsılatındadır: Galip gelen kulüp maç hasılâtının % 60'ını almaktadır ve o dönemde kendi yağıyla kavrulan kulüpler için bu küçümsenmeyecek bir gelir kalemidir! "Rüzgârın Oğlu Zeynel"in kornerden gol attığı, Fenerbahçe'nin son dakikalarda -biraz da hakem katkısıyla- beraberliği kurtardığı bu 3-3'lük maç, Gençler-Fener rekabetinin kurucu halkalarındandır.

"Babacan ve otoriter" kişiliğiyle hatırlanıyor, Orhan Şeref. İnsanları hoş tutmayı bilen ve önemseyen birisi olarak da hatırlanıyor. "Rüzgârın Oğlu Zeynel" "İnsan psikolojisini onun kadar iyi bilen az kişi tanıdım" diyor, örneğin. Zeynel Soyuer'in bir anısı, Apak'ın otoriterliğini gözümüzde canlandırmamızı sağlayabilir… Futbolculuk kariyerinin belki en parlak oyunlarını 1959/60 sezonunda oynayan Zeynel'e Beşiktaş talip olmuş, Zeynel danışmak için Orhan Şeref Apak'a gitmiştir: "Kendisine gittim dedim ki, 'Orhan abi böyle böyle, Beşiktaş istiyor, izin verirseniz gidebilir miyim?' 'Duymamış olayım' dedi, o kadar! Konu kapandı...."

"Liglerin kurucusu"

Türkiye'de genç ve ümit milli takımların kurulması, 1. Millî Ligin, ardından 2. ve 3. liglerin örgütlenmesi, sistemli antrenör kurslarının açılması, Orhan Şeref Apak'ın öncülük ettiği projelerdir. 1960'da Gençlerbirliği Başkanı olmazdan önce, yerel liglerin üstünde bir ulusal ligin kurulması projesini geliştirmiş ve hayata geçirmişti.

1961'de Futbol Federasyonu Başkanlığına getirildikten sonra, futbolun ülke sathına yayılması için çabalarını sürdürdü. 2. Ligin kuruluşunu gerçekleştirdi, yerel takımlar arasında birleşmelerle Anadolu kulüplerinin kurulmasını teşvik etti. Bu nedenle, Anadolu kulüpleri kurucularının özellikle hürmet ettiği bir isimdir, Orhan Şeref Apak. Bunun en çarpıcı örneği, Eskişehirspor'un kurucu yönetiminin, sırf Orhan Şeref Apak'a sevgi ve şükran ifadesi olarak, onun sevgili kulübünün, Gençlerbirliği'nin kırmızı-siyah renklerini seçmiş olmasıdır!

Orhan Şeref Apak, futbol ortamımızda "Anadoluculuğun" öncüsü sayılabilir. Yine Burhanettin Doğançay, Onun, "Bir gün gelecek, milli kümede İstanbul'dan takım olmayacak" dediğini hatırlıyor!
Unutulmaz "Orhan Bey"

Hasan Polat, Gençlerbirliği camiasının "Hasan Abi"siydi; Orhan Şeref Apak ise "Orhan Bey" olarak anıldı hep. "Orhan Bey", bizzat bir müessese gibiydi.

1973 yılında hayata veda eden bu futbol üstadı, Gençlerbirliklilerin gurur simgelerinden biri olarak hatırlanacak. Gençlerbirliği'nin kurumsallaşmasına katkısıyla unutulmaz birisidir O. Bunun yanında, Türkiye'de futbolun yayılmasında kurucu misyon üstlenmiş bu insanın Gençlerbirliği'yle özdeşleşmiş olması, başlıbaşına, Gençlerbirliği'nin adını büyütecek bir pâyedir.

Hazırlayan : Tanıl BORA

Kaynak : Gençlerbirliği Dergisi, 2. sayısı (Şubat 2003)

 Diğer Yazılar

  Takım O Av. P
1 Eyüpspor 31 43 69
2 Göztepe 31 35 63
3 Çorum FK 31 21 55
4 Sakaryaspor 31 14 54
5 Bodrumspor 31 18 52
6 Kocaelispor 31 10 52
7 Bandırmaspor 31 19 47
8 Gençlerbirliği 31 7 47
9 Boluspor 31 -4 47
10 BB Erzurumspor 31 1 41
11 Ümraniyespor 31 -8 37
12 Manisa FK 31 1 36
13 Keçiörengücü 31 -10 36
14 Şanlıurfaspor 31 -6 34
15 Tuzlaspor 31 -14 33
16 Adanaspor 31 -20 32
17 Altay 31 -57 15
18 Giresunspor 31 -52 7
* Takım adlarına tıklayarak takımların performans tablolarına ulaşabilirsiniz.