->"Her Yıl O Hafta" istatistiği eklendi (23.10.2008)<-     ->"Rakipler ve Belalıları" İstatistiği eklendi (17.10.2008)<-     ->1. Ligde yaptığımız maçlar 100dönümlerine eklendi (26.02.2008)<-     ->Hava Durumu bölümü eklendi (31.01.2008)<-     ->"Seri Sonu" istatistikleri eklendi (30.12.2007)<-     ->Yılın Futbolcusu Anketine son yedi günde aldığı oy sayısı eklendi (08.12.2007)<-     ->Okumalık bölümü arama motoruna eklendi (07.12.2007)<-
 
 

 "Ankara Rüzgarı : Gençlerbirliği Tarihi"nden ve Tanıl BORA'dan Yazıları


Hasan POLAT

1940'lı yıllar, özellikle Gençlerbirliği'nin Türkiye birinciliğini kazandığı 1941-46 kesiti, Hasan Polat'ın futbolunun olgunluk çağıdır. Bu dönemde Hasan Polat Gençlerbirliği'yle özdeşleşmiş, kulübün ebedî simgelerinden biri haline gelmiştir. Gençlerbirliği için, bir yıldız futbolcu olmasından çok daha fazla şeyler ifade ediyordur artık O...

Hasan Polat, Gençlerbirliği'nin yaklaşık yirmi yıllık bir döneme damgasını vuran oyun karakterini de belirlemiştir. Spor tarihçisi Veli Necdet Arığ'ın anlatımıyla, "en iyi müdafaa taarruzdur" ilkesine dayanan bir karakterdi bu: "Gençlerbirliği kapanık oynamazdı, açık oynardı. Hasan Polat arkadan destek vererek sürekli ileri çıkmasını söylerdi takımın." 1 Hasan Polat, orta üçlünün ortasında, "libero" kavramının olmadığı bir zamanda günümüz liberosunun gördüğü işlevi görüyor, oyunu yönlendiriyor, hücumları organize hale getiriyordu. Mükemmel top tekniğinin yanısıra, uzun isabetli pasın Türk futbolundaki ilk ustalarından biri, belki de ilk ustası olarak hatırlanıyor. Zündap Hüseyin, "Hasan Abi kimseyle mücadele etmez, yalnız topla oynardı" diyor2; eski stil oyun kurucu karakteri buradan da belli! Hücuma dönük orta saha oyuncusu olarak çok da gol atıyordu Hasan Polat. Bir başka spesiyalitesi, kafa toplarına müthiş hâkimiyeti ve kafa toplarını yönlendirmedeki maharetiydi. Ona yedek olarak getirilen takım arkadaşı Muzaffer Beşe'nin anlatımıyla: "Havadan gelen topu, 18'in köşesinden, 'Erdal' diye seslenip kaleci Erdal'ın eline atardı." Beşe, Hasan Polat'ın atletik yeteneklerinin de altını çiziyor: "Benim kadar kuvvetli değildi (antrenmanda güreşte bunların hepsini yenerdim ben, Hacı'yı [Zündap] falan, Halkevleri'nde güreşçiliğim de var). Fakat o kadar iri yarı olmasına rağmen, fiziği çok iyiydi, çok süratliydi. On saniyeyi biraz geçen dereceyle 100 metre koşardı. Zıpladığı vakit en azından bir metre zıplardı."

Burhanettin Doğançay, Hasan Polat hakkında sözün özünü söylüyor: "Hasan, Türkiye'de gelmiş geçmiş en iyi santrhaf! Korkunç bir fizik, disiplin, kendine çok iyi bakıyor, çok kabiliyetli, havadan top alamazsın... Avrupa'da olsa, kimbilir ne olurdu!" Ne yazık ki, ulusal ve yerel futbolun içine kapanık olduğu bir zamanda oynamış, üstelik en parlak yıllarını, bu içine kapanıklığın alabildiğine arttığı Dünya Savaşı yıllarında yaşamıştı bu büyük oyuncu. Onun yıldızının parladığı 1936-1948 döneminde Türkiye Millî takımı sadece bir tek maç oynamıştı: 1 Ağustos 1937'deki bu Yugoslavya maçı, Hasan Polat'ın tek millî müsabakası olarak kalmıştır.3 Ama ulusal futbol ortamında herkes farkındaydı Onun: O zaman da gücün, ilginin -ve el altından verilen paranın- merkezi olan İstanbul kulüpleri Hasan Polat'ı çok istemişlerdi. Özellikle de, Onun kaptanlığındaki Gençlerbirliği'ne iki Türkiye birinciliği finali kaybeden Beşiktaş - üstelik kendisinin Beşiktaş'a sempati duyduğu da biliniyordu! Ama Hasan Polat, kendi sözleriyle, "İstanbul'dan yapılan tekliflerin hepsini refüze etmiş"ti. "Gençlerbirliği'ni bir çocuğu gibi seviyor"du O, başka bir takımı düşenemezdi, düşünmedi de (askere alınarak "celbedildiği" Harbokulu dışında!).

Hasan Polat, yeteneklerinin ötesinde karizmatik şahsiyetiyle, sadece kendi takımı üzerinde değil, rakip oyuncular ve hakemler üzerinde bir otoriteydi. Halim Çorbalı'nın sözleriyle: "O zaman Hasan Abi hakeme şöyle bir baktığım zaman hakemi bile etkilerdi. İltimas anlamında değil. 'Yaptığın iş yanlış, dikkat et' manasına... Çok iyi arkadaşlığımız vardı bütün takım, ama Hasan abiye karşı ekstra bir hürmetimiz vardı."4 Onunla beraber oynamış her oyuncunun hafızasında, "Hasan abinin bakışı"nın yeri var! Bütün mazeretleri unutturan bir bakıştı o.

"Tam manasıyla bir koordinatör, bir otorite, bir ahlâk abidesi, bir baba, bir ağabey, bir amca...Ne derseniz deyin. Gençlerbirliği'ni yıllarca omuzlamıştır." 1940'ların sıkı taraftarı, 1964/65 döneminin Gençlerbirliği başkanı İbrahim Sıtkı Hatipoğlu, Hasan Polat'ın kulüpteki yerini böyle tanımlıyor. Gerçekten de Hasan Polat, Gençlerbirliği'nin çok şeyiydi. Kendi ifadesiyle: "Gençlerbirliği benim üçüncü bir evladım gibidir. Ben 1935'te intisap ettim. 1952'ye kadar orada bulundum. Gençlerbirliği'nin hem oyuncusu oldum, hem takım kaptanı oldum, hem genel kaptanı oldum, ondan sonra yöneticisi oldum." Olgunluk döneminde, teknik yönetime Orhan Şeref Apak ağırlığını koyduğu 1940'ların ikinci yarısına dek, takımın fiilî antrenörlüğünü de yürütmüştu: "Kabiliyetli gençler üzerinde devamlı işlemeler yapmışımdır. Gençlerbirliği'nin futbolcularının o seviyeye çıkmasında âmil olmuşumdur. İsmim antrenör değildi, ama bir antrenör gibi onlarla meşgul olmuşumdur. Her futbolcuyla en azından 10-15 dakika meşgul olurdum. İdmanı ben yaptırırdım." Sadece sahada kaptan değil, saha dışında da genel kaptandı, takımın genel sevk ve idaresinde Onun inisyatifi vardı: "İdarecilerle tanışmamla, idarecileri anlamamla.. fiilî netice itibarıyla ben Gençlerbirliği'nin en aktif, en popüler, en güvenilir oyuncusu haline geldim. Gelen çocukların halet-i ruhiyesi, görüşleri falan o istikamette olmuştur. Bir empoze veya vazifelendirme değil. Kendiliğinden olmuştur. Ben orada daima bir ağabey rolünü oynamışımdır. Ve bununla övünürüm, hiçbir zaman onları kötü bir yola sevketmemişimdir. Bir galibiyetten sonra barlara, meyhanelere, umumhanelere gitmek diye bir şey yoktur. Çünkü ben inanırım ki futbolcu sahada yorulduğu kadar dışarda da yorulursa ondan kolay kolay randıman alamazsınız. Hayatı mazbut geçmeyen insanlar futbolda istikrarlı bir performans gösteremezler. Ben Gençlerbirliği'nde oynayan çocukları, önemli müsabakalarda galip gelsek bile hiçbir zaman kötü yerlere götürmemişimdir. Ödül olarak afedersiniz bazılarının yaptığı gibi barlara falan değil... toplu halde seviyeli bir lokantada bir yemek yemeye... En büyük ödül buydu. Zaten paramız da yoktu. Zaten o zaman bütün kulüpler amatördü. Saha hasılatıyla geçiniyordu. Kulübe yardım da aidat meselesiydi. Çıkartıp cebinden milyonlar verecek taraftarımız yoktu."

Hasan Polat, 1930'lardan 1950'lere uzanan -hatta 1960'larda da örnekleri görülen- bir geleneğe uygun olarak, Gençlerbirliği'nde oynarken bir yandan üniversitede okumaya, bir yandan da devlet memuriyetinde çalışmaya devam etmişti. 1936-39 döneminde Maliye Bakanlığı Bütçe Mali Kontrol Şefliğinde çalıştı. Hukuk Fakültesi'nden 1938'de mezun oldu. Yine futbolculuğu sürmekteyken, 1947-47'de Sümerbank Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı, 1947-50'de Ankara Stadyum ve Hipodrom Müdürlüğü yaptı, 1950-53'te Sümerbank Teftiş Kurulu'ndaki yönetim görevine döndü. 1952'de futbolu bıraktıktan sonra 1953-54'te Hereke Defterdar Yünlü Sanayi Müessese Müdür Vekilliği, 1954-55'te Merinos Müessese Müdürlüğü, 1955-57'de Sosyal Sigortalar Kurumu Teftiş Kurulu Başkanlığı yaptı. 1957 genel seçimlerinde, Demokrat Parti lideri Adnan Menderes, 1930'ların sonunda Türk Spor Kurumu'yla meşgul olduğu dönemden tanıdığı Hasan Polat'ı kendi kontenjanından Trabzon milletvekilliğine aday gösterdi. 1957-60'ta Trabzon milletvekili olarak parlamentoda bulunan Hasan Polat, 27 Mayıs askerî müdahalesinden sonra bir müddet Yassıada'da hapis yattı. Sonrasında "çalışmaya mecburdum", diyor: "Askerî idare bizim bütün emeklilik haklarımızı da kaldırmıştı. Gayrımeşru yollardan veya titrimle, ismimle iş takip ederek servet sahibi olmuş değildim..." 1966-68 döneminde Sümerbank Başmüşavirliğinde bulunacak, daha sonra özel sektörde uzun yıllar yönetici olarak çalışmaya devam edecekti.

Fakat Hasan Polat'ın kariyerinde asıl önem taşıyan yöneticiliği, iki dönem yaptığı Futbol Federasyonu Başkanlığıdır: 1955-57'de ve 1970-76'da. Her ikisinde de iz bırakmış, atılımlar, yenilikler yapmıştır. Örneğin ilk Federasyon Başkanlığı sırasında profesyonel kulüplerin genç takım kurnma zorunluluğu getirmesi, Türkiye'de genç futbolcu yetiştirme düzeninin oluşumunda tayin edici bir adımdır. Böylelikle, Namık Katoğlu'lardan, Ali Rıza Ertuğ'lardan, Orhan Şeref Apak'lardan gelen bir Gençlerbirlikli geleneğine yeni bir halka eklemiş; Türkiye'nin futbol büroksasisinde, Türkiye futbol ortamının modernleşmesinde Gençlerbirliklilerin oynadığı öncü, örgütçü rolü zenginleştirmiştir Hasan Polat. Kendisinden aktaralım: "1955 senesinde ben Federasyon Başkanı oldum. 55'in şubat ayından 57'nin Ekim ayına kadar. O zaman federasyonda biz üç hatta iki kişiydik. Altay Kulubünden gelen Mamato Salim vardı, meşhur idareci. Benden çok yaşlı bir adamdı. Bir de Halit diye bir çocuk vardı. O zaman beş yıllık plan yapmıştım, sonra tatbik etmediler. Bu planın içerisinde hakemlik, A takımlar, genç takımlar ve saha meseleleri realize edilecekti. 1957 Ekim'inde milletvekili seçildikten sonra bir müddet yine devam ettim Federasyon Başkanlığına aslında... Macaristan'ı ilk defa yenen bir Federasyonun başkanıydım ben. 1956 senesi, 18 Şubat'tır. Macaristan o zaman Avrupa'nın önde gelen takımıydı, hepsini eziyordu. Ben ideal olarak o takımı Türkiye'ye getirme peşine düştüm. Talep ettikleri parayı temin edemiyorduk, rahmetli Menderes'e gittim, 'kabul' dedi, 'ben öderim' dedi. Ama Türk parası üzerinden hesap ettirdi. O zaman döviz sıkıntımız vardı. Macar Federasyonu 200 bin Türk parası karşılığında Türkiye'ye gelmeyi kabul etti. İstanbul'a geldiler, İstanbul'daki Macar Ticaret Ateşesi bunları ikaz etti: Türk parasının değeri yoktur diye. Bu sefer çevirdiler, dolar üzerinden istediler. Ben yine rahmetli Menderes'e gittim, öyle halloldu... 1955'te Federasyon Başkanı olduğum zaman Türkiye'deki maçların bir kısmını ecnebi hakemler idare ediyordu. Ben bu işe müdahale ettim ve dedim ki, Türkiye'ye ecnebi hakem bundan sonra gelemez. Türk hakemliği ondan sonra güçlenmiştir. Benden sonraki federasyonlar tekrar ecnebi hakem ithal ettiler. Ben 70 senesinde ikinci defa Federasyon Başkanı olduğum zaman bu manzarayla karşılaştım. Yine aynı kararı aldım, bunun müsbet neticesi olarak ben Dünya Kupası'na hakem gönderdim. İkinci Federasyon Başkanlığı döneminde ecnebi oyuncuları da hem adet olarak hem kalite olarak sınırlamıştım. Kendi millî takımında son üç sene içinde top oynamayan bir kimse Türkiye'ye gelemez, diye..."

Trajiktir, Hasan Polat ikinci Futbol Federasyonu Başkanlığındaki ilk imzalarından birini, Gençlerbirliği'nin 2. lige düşüşünü tescil etmek için atacaktı! Gençlerbirliği'yle kurumsal, resmî bir bağı yoktu, fakat elbette "hissî münasebeti vardı, o zaten hiç kesilmemişti..." 1960'ların Gençlerbirlikli oyuncuları, İstanbul'daki maçlarında bu karizmatik adamın otellerine ziyarete geldiğine, soyunma odalarına inerek onlara moral verdiğine, Gençlerbirlikli olmanın anlamını anlattığına az tanık olmamışlardı! İlk devrede mağlup duruma düştükleri bir maçın devre arasında hışımla soyunma odasına inen Hasan Polat'ın o sert bakışının ve "yeneceksiniz!" 'talimatının' takımı ikinci yarıda nasıl ayağa kaldırdığı, 1960'ların unutulmaz kalecisi "Köylü" Selçuk'un hâlâ hatırında!5 İlerdeki bölümlerde, 1970'teki o kahredici küme düşüş hikâyesi yer alıyor... O esnada, Gençlerbirliği'ni sevenler arasında "Hasan Abi bir şey yapabilir mi?" umudu uç vermişti, çaresiz, gizli gizli... Diğer takımların küme düşmemek için çevirdiği dolaplardan dem vuruluyor, "kötü yola teşebbüs ve tenezzül etmeme"nin cezasının küme düşmek olmasına isyan ediliyordu. Düşüşten sonra Hasan Polat'ı Federasyon'da ziyaret ederek "gadre uğradık, bir şey yapılamaz mıydı!?" diye serzenişte bulunan Gençlerliler, Hasan Abilerinin "Oğlum oğlum, bak" diye onlara nasıl çıkıştığını hatırlıyorlar: "Biz burada görevdeyiz. Ben Gençlerbirliği'ni seyrederim, desteklerim, ama haksızlık yapmam... Mağlup olur, küme düşer, bir şey yapamam... ama akşam eve gider 'çocuğum öldü' diye ağlarım..."6 Katoğlu'lardan, Ertuğ'lardan, Apak'lardan "Gençlerbirliği mentalitesi"ni böyle öğrenmişti Hasan Polat.

Elinizdeki çalışma tamamlandığında Hasan Polat, İstanbul'daki emekli yaşantısında evinden pek az çıkabiliyordu, birçok rahatsızlıktan muzdaripti. Kataraktı nedeniyle 15 dakikadan fazla televizyon seyredemiyor, gazetelerin sadece başlıklarına bakabiliyordu. "Gençlerbirliği galip geldiği zaman bir hayli haz duyarım, mağlup oldukları zaman da üzülürüm" diyor, gülerek ekliyordu: "Ama üzüntüm artık beni yatağa düşürecek çapta olmuyor tabii!"

Gençlerbirliği Kulübü, 2000 yılı baharında onuruna bir toplantı düzenleyerek bu unutulmaz "Abi"sine bir şükran plaketi sundu: "Hasan Polat Gençlerbirliği için unutulmayacak ve daima minnet ve şükranla anılacak kişilerin başında yer almıştır. Gençlerbirliği'ne ve Türk Futboluna yaptıkları değerli ve unutulmaz katkılarından dolayı Hasan Polat'a tebriklerimizi, takdirlerimizi ve şükranlarımızı sunuyoruz." 7

Kaynaklar :
1 Veli Necdet Arığ'la görüşmeden, 16.6.2000.
2 Hüseyin Maloğlu'yla görüşmeden, 15.4.1999.
3 Tâ 1948 yılına kadar Türkiye'nin son millî maçı olan bu karşılaşmada, Hasan Polat'ın yanısıra Gençlerbirliği'nden Selim Baykurt da ("Gulli Selim") ay-yıldızlı formayı giyer. O illî takımda ayrıca, birkaç ay önce Gençlerbirliği'nden Güneşspor'a geçen Niyazi Öztunç ve bir sene önce Gençlerbirliği'nden Fenerbahçe'ye transfer olan Cihat Arman yer almıştır. Gençlerbirliği'nin ülke futbolundaki ağırlığını gösteren bir tablodur bu.
4 Halim Çorbalı'yla görüşmeden, 25.4.1999.
5 Selçuk Çakmaklı'yla görüşmeden, 26.11.1999.
6 Kemal Aydın'la görüşmeden, 11.9.1999.
7 Kulüp basın bildirisinden.

Hazırlayan : Tanıl BORA

Kaynak : "Ankara Rüzgarı : Gençlerbirliği Spor Kulübü Tarihi" Kitabı

 Diğer Yazılar

  Takım O Av. P
1 Eyüpspor 33 42 72
2 Göztepe 33 40 69
3 Sakaryaspor 33 13 57
4 Bodrumspor 33 21 56
5 Çorum FK 33 20 56
6 Kocaelispor 33 9 55
7 Bandırmaspor 33 18 50
8 Gençlerbirliği 33 6 50
9 Boluspor 33 -3 50
10 BB Erzurumspor 33 0 44
11 Manisa FK 33 2 40
12 Ümraniyespor 33 -8 40
13 Keçiörengücü 33 -9 39
14 Tuzlaspor 33 -12 37
15 Adanaspor 33 -18 36
16 Şanlıurfaspor 33 -8 35
17 Altay 33 -61 15
18 Giresunspor 33 -54 7
* Takım adlarına tıklayarak takımların performans tablolarına ulaşabilirsiniz.