->"Her Yıl O Hafta" istatistiği eklendi (23.10.2008)<-     ->"Rakipler ve Belalıları" İstatistiği eklendi (17.10.2008)<-     ->1. Ligde yaptığımız maçlar 100dönümlerine eklendi (26.02.2008)<-     ->Hava Durumu bölümü eklendi (31.01.2008)<-     ->"Seri Sonu" istatistikleri eklendi (30.12.2007)<-     ->Yılın Futbolcusu Anketine son yedi günde aldığı oy sayısı eklendi (08.12.2007)<-     ->Okumalık bölümü arama motoruna eklendi (07.12.2007)<-
 
 

 "Ankara Rüzgarı : Gençlerbirliği Tarihi"nden ve Tanıl BORA'dan Yazıları


Meşhur Olmayan Bir 1960'lar Efsanesi : "BABA TEVFİK"

Geçen cumartesi günü gazetelerin spor sayfalarında -muhtemelen sadece Ankara baskılarında- bir küçük haberdi: "Gençlerbirliği 'Baba'sını kaybetti: Gençlerbirliği'nin efsanevî kaptanı Tevfik Kutlay vefat etti." 68 yaşında hayata veda eden "Baba Tevfik", meşhur bir futbol yıldızı değildi. Rastgele bir futbolcu da değildi ama... 12 yıl aynı formayı giyen bir emektar, 37 yaşına kadar oynamış bir futbol emekçisiydi. Bu lâkabın henüz yeniyetmelerin ağzında sakız olmadığı zamanlarda "Baba" lâkabıyla anılmış, sahiden sevilmiş, sahiden sayılmış bir insandı. Sanatını futboldan zengin olunmayan bir çağda icra etmişti: Onca yıl futbol oynamasına, sahada ciddi meziyetleri olmasına karşın, geçim için ayrıca çalışmak zorundaydı. Bu aydınlık yüzlü efendi insan, bilenler için, gerçekten bir efsaneydi: 1960'lı yıllarda kalan bir sâfiyeti ve aşkı simgeleyen bir efsane... Futbolun yine "sadece futbol olmadığı" ama henüz bir endüstri ve gösteri ihtişamı kazanmadığı bir devrin, bu oyuna ve bir takıma/renklere tutkuyla ve vakarla bağlı olmanın simgesi...

Tevfik Kutlay, 1950'lerin ortalarında, "millî lig" kurulmazdan önceki dönemde, Eskişehir futbolunun yıldızıydı. Eskişehir Demirspor, onunla birlikte Eskişehir şampiyonluğuna ambargo koymuştu. 1958'de, millî lige katılma maçları için kadrosunu yenileyen Gençlerbirliği'nin Marmara havzasındaki ajanı "Tatar Rauf", Kutlay'ı Ankara'ya getirdi. (Yıllar sonra Eskişehirspor 1. lige çıktığında, bir Eskişehir-Gençlerbirliği maçından önce yerel gazeteler onun ağzından "Eskişehir'in tozunu atmaya geldik" diye asparagas haberler yayımlayacaklardı da, Tevfik bir olay çıkmasın diye sahaya çıkmayacaktı!) Tevfik Kutlay, o zamana göre büyük para olan 12.500 lira karşılığında Gençlerbirliğili oldu, eski kulübüne verilmesi gereken 750 lirayı da kendi ödedi. 25 yaşımda geldiği Gençlerbirliği'nde, takımın 1. ligden düştüğü 1970 senesine kadar oynayacaktı. Tevfik, kaleci "Köylü Selçuk", "Rüzgârın oğlu Zeynel", bir sene sonra katılan "Paçoz Oktay" (Arıca) ile beraber, 1960'lar boyunca bu köklü takımın demirbaşını oluşturacaklardı. O devirde bile az rastlanan bir istikrar… Sadece yaşıyla değil, ağırbaşlı, efendi hali tavrıyla bir-iki yaş küçüklerinin bile "Tevfik abi" dediği, çok geçmeden "Baba" diye anılmaya başlayan Tevfik, 1960/61'den itibaren bu takımın kaptanıydı.

Tevfik Kutlay, arsa futbolunda gayet iyi bilinen, eskiden hücum oynayan ustaların yaşlanınca "geri geçmesi" töresinin Türkiye futbolundaki öncü örneklerinden sayılabilir. Santrfor başladı, bek/stoper bitirdi. Ne yazık ki, yaşlanmaktan çok sakatlığa bağlıydı bu.

Gençlerbirliği'ndeki ilk yıllarında, büyük bir golcü olarak selâmlanmıştı. Takım arkadaşı Oktay Arıca'nın anlatımıyla: "Eski Şükrü Gülesinler gibi, beline bile yapışsan geçer giderdi. Çok güçlü, hava toplarına hakim, iki ayağını kullanabilen... O zamanki tipik Ingiliz santrforları gibi…" Sonradan Dışişlerine intisap eden bir başka takım arkadaşı, Tugay Özçeri, "Kırkpınar pehlivanı gibiydi, omzu attı mı vururdu yere, kimse yanından geçemezdi" diye hatırlıyor. Nitekim o sıralar "Kamyon Tevfik" lâkabı takılmıştı kendisine. Taraftarlar öylesine sevmişlerdi ki onu, üç gol attığı bir maçtan sonra özel prim toplamışlardı: "Tribüne çıktık, oturuyoruz. Hiç unutmuyorum, taraftarlar 137.5 lira toplamışlar, getirdiler, dediler ki, 'bu taraftarın size primi'! O zaman prim-prim yok, bu da büyük para, çocuklarla toplandık, yemek yedik beraber…"

1961'de "Kamyon Tevfik"in kariyeri, ağır bir sakatlıkla kesintiye uğradı. Bir Yugoslav takımıyla yaptığı özel maç için Güneşspor'a takviye gitti ve kendi deyimiyle o "lüzumsuz" maçta ayağı çatladı. Şimdiki gibi "emar çektirme" seferberliği yok; uzun sure doğru teşhis konamadı. Gençlerbirliği Koç Yurdu'nun altındaki lokalinde, "Denizaltı" denen yerde bir hafta hiç kıpırmadan ayağını "bir sarı suya" batırıp yattı ve toparlandı. "Ama çok büyük hasar oldu benim için", diye hatırlıyordu bu evreyi. Toparlandıktan sonra yine santrfor oynadı ama eski formunu gösteremedi. Sonra, Gençlerbirliği'nin 1960'lı yıllarına antrenör olarak damgasını vuran Yüksel Doğanay'ın fikriyle, defansa çekildi - ve orada da pırıl pırıl oynamaya başladı. Önce solbek… Hatta Oktay Arıca, solbek olarak milli takım aday kadrosuna çağrıldığını hatırlıyor. Sonra stoper; "libero" kavramı henüz yok ama liberoya benzer bir "başstoper"…

1970'te, Gençlerbirliği 13 sene sürüneceği 2. Lige düştüğü yıl, o da futbolu bıraktı. İki-üç sene genç takımla uğraştı, sonra iş-güç derdine düştü. Yine de Gençlerbirliği'nin 2. ve3 ligdeki kahır maçlarında, Cebeci İnönü Stadının ıssız tribünlerinde sık sık beliriyordu, hüzne ortak olmak için. Gençlerbirliği'nin "kim ne derse desin büyüklüğüne" inanıyordu: "Türk futbolunda en büyük önder Gençlerbirliği. Fenerbahçe büyük, Galatasaray büyük, doğrudur. Ama esas büyük kulüp bana göre Gençlerbirliği. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş parası var diye büyük. Parayı bastırıyor, futbolcuyu alıyor. O takımı ben de kurarım! Önemli olan takımı altyapıdan yetiştirmek. Gençlerbirliği Türk futboluna daima yön vermiştir."

En tatsız anısı, Gençlerbirliği'nin 3. olduğu 1965/66 sezonundandı: "O sene İstanbul'da Galatasaray maçında penaltı kaçırdım. Bir tek onu kaçırdım, başka penaltı kaçırmadım. Vurdum, direğin dibinden dışarı gitti. O maçı kazansaydık biz lider bitiriyorduk devreyi…Bir de şu var: Hiçbir zaman bize şampiyonluk motivasyonunu vermediler, bu takım şampiyon olur demediler! Neden? Bizim antrenörümüz Gençlerbirliği'nden yetişen eski bir futbolcu. Yöneticimiz, bürokrat insanlar…Paramız zaten yoktu. Arkadaşlıklarla millî ligde tuttuk biz Gençlerbirliği'ni."

Şimdiki futbolcuların şakasına bile katlanamayacakları bir durum: Tevfik Kutlay, hepsi kalburüstü oyuncular olan başka takım arkadaşları gibi, bir yandan da başka işte çalışıyordu: "Karayolları'daydım. 1958'den 78'e kadar çalıştım orada. Bizim bir de bu özelliğimiz vardı. Biz maçtan ya da idmandan sonra hemen işimize giderdik. İdman 4'te mi bitti, 5'e kadar çalışmaya daireye giderdik. Kaytarmazdık. Emeklilikten sonra da bir şirkete girip çalıştım."

Tevfik Kutlay'ı birbuçuk yıl önce, Gençlerbirliği tarihiyle ilgili mülakat yapmak için ziyaret ettiğimde tanıdım. İnsanın öyle bir amcası/dedesi olsun isteyeceği, otoriter olmayan bir saygı uyandıran, yumuşak, alçakgönüllülüğü ve nezaketi yapmacıksız bir insandı. "Yenilerin" "kendilerini" unutmuş olmasını tebessümle, doğal karşılıyordu. Ona neden "Baba" dendiğini anlamak hiç zor değil.

Gençlerbirliği-Erzurumspor maçında adına saygı duruşu yapılırken, bu formaliteden canı sıkılıp alâkasız sloganlar atan gençlere, "sizin kaptanınızdı o be!" diye bağırıyordu "Baba Tevfik"i hatırlayan kıdemli bir taraftar... Yapacak bir şey yok; 30 sene önce top oynamış, "meşhur" da olmayan bir adam kime ne ifade ediyor ki bugün, bu dünyada?

Hazırlayan : Tanıl BORA

Kaynak : Radikal İki, 25 Mart 2001

 Diğer Yazılar

  Takım O Av. P
1 Eyüpspor 33 42 72
2 Göztepe 33 40 69
3 Sakaryaspor 33 13 57
4 Bodrumspor 33 21 56
5 Çorum FK 33 20 56
6 Kocaelispor 33 9 55
7 Bandırmaspor 33 18 50
8 Gençlerbirliği 33 6 50
9 Boluspor 33 -3 50
10 BB Erzurumspor 33 0 44
11 Manisa FK 33 2 40
12 Ümraniyespor 33 -8 40
13 Keçiörengücü 33 -9 39
14 Tuzlaspor 33 -12 37
15 Adanaspor 33 -18 36
16 Şanlıurfaspor 33 -8 35
17 Altay 33 -61 15
18 Giresunspor 33 -54 7
* Takım adlarına tıklayarak takımların performans tablolarına ulaşabilirsiniz.